Rekabet Kurulu, Mardin’de faaliyet gösteren sofralık tavuk yumurtası üreticilerinin aralarında yumurta fiyatlarını belirlediklerine ilişkin gizli bir şikayet başvurusu üzerine 2018 yılının son günlerinde bir önaraştırma başlatmıştı.
Önaraştırmanın tamamlanmasını müteakip Rekabet Kurulu, 13 Haziran 2019 tarihinde şikayetin reddine ve soruşturma açılmamasına karar vermişti. 24 Ekim 2019 tarihinde yayınlanan gerekçeli kararın, Türkiye’de rekabet hukuku uygulaması bakımından oldukça umut verici olduğu söylenebilir. Zira, piyasa koşullarının ve ekonomik gerekçelendirmenin, teşebbüslerin fiyatlama davranışlarının değerlendirilmesinde merkeze konduğunu gördüğümüz kararda; özellikle amaç yönünden rekabet kısıtlamalarının tespitinde temel alınan ispat standardının da oldukça isabetli bir şekilde ortaya konduğuna şahitlik ediyoruz.
Kararda yer alan değerlendirmelere geçmeden önce karara konu önaraştırmayı tetikleyen şikayet başvurusunun içeriğine ve Rekabet Kurulunun tespitlerine değinmek yerinde olacaktır:
Şikayet Başvurusunun İçeriği ve Önaraştırma Raporunun Sonucu
Gerekçeli karardan, şikayet başvurusu kapsamında iki temel iddianın yer aldığı anlaşılmaktadır. Bunlardan ilki Mardin bölgesindeki en büyük sofralık yumurta üreticisi ve tedarikçisi konumunda olan dört teşebbüsün[1] aralarında anlaşarak fiyat yükselttikleri ve paralel fiyatlama davranışlarıyla tüketicilerin zararına olacak şekilde yüksek fiyat belirledikleri iddiasıdır. İkinci iddia ise, bu teşebbüsler arasında kurulmaya çalışılan yumurta borsasının zaman içerisinde kartele dönüştüğü ve bu kartelin Mardin bölgesinde fiyatları yüksek tutmakla kalmayıp, komşu bölgelerdeki perakendecilere daha uygun fiyatlara mal tedarik ederek toptancıların diğer bölgelere mal temin etmesinin önüne geçtiği yönündedir. Ayrıca önaraştırma kapsamında yapılan incelemelerden Mardin’de faaliyet gösteren yumurta üreticilerinin 2016 yılının son aylarında bir otelde görüşme gerçekleştirdikleri tespit edilmiştir. İncelenen teşebbüslerden birinin söz konusu toplantının rakipler arası fiyat tespitine yönelik olduğunu açıklaması üzerine bu toplantı da önaraştırmanın konusu haline gelmiştir.
Her ne kadar önaraştırma raporunda, incelenen dört teşebbüsün aralarında anlaşmak suretiyle rekabet hukuku ihlali gerçekleştirdiklerine ilişkin herhangi bir bulguya ulaşılamamasından hareketle soruşturma açılmasına gerek olmadığı ifade edilmekteyse de, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 9(1) ve 9(3). maddeleri uyarınca, doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti kısıtlayabilecek her türlü anlaşmadan ve/veya uyumlu eylemden kaçınılması gerektiği yönünde incelenen teşebbüslere görüş gönderilmesi tavsiye edilmiştir.
Kurul’un Değerlendirmeleri
Sofralık tavuk yumurtası üretimi ve satışı pazarına ilişkin genel tespitlere yer verilen kararda, yumurta üretimi sürecine ilişkin olarak 09.02.2017 tarihli bir Kurul kararına atıf yapılarak şu tespitlere yer veriliyor:
- Yumurta üretimi, durdurulabilen veya yavaşlatılabilen bir süreç değildir.
- Ürünlerin uzun süre depolanamaması sorunu nedeniyle, kısa sürede bozulma riskinin minimize edilebilmesi adına, üretilen ürünlerin 1-2 hafta içerisinde satılması gerekmektedir.
Pazarın sayılan özellikleri sebebiyle, yumurta fiyatlarındaki dalgalanmaların arz miktarının kontrolüne bağlı olmayabileceği değerlendirilmiştir.
Öncelikle, 2017 ve 2018 yılları için kişi başı yurt içi ortalama yumurta üretim ve tüketim miktarlarını inceleyen Kurul, kişi başına düşen üretim oranlarındaki artışın tüketim oranlarındaki artışa göre daha yüksek olması sebebiyle pazarda arz-talep dengesizliğinin söz konusu olabileceğini değerlendirmiştir. Buradan hareketle, ekonominin olağan akışında, yumurta fiyatlarının bu durumdan düşüş yönünde etkilenmesinin beklenebileceği açıkça ifade edilmiştir. Bununla birlikte, yumurta fiyatlarının yalnızca arz-talep ilişkisinden etkilenmediği belirtilmiş ve üretim maliyetleri analiz edilmiştir.
Bu kapsamda Kurul, arz oranlarında meydana gelen artışın 2018 yılının ikinci yarısından itibaren fiyatlarda beklenen azalmaya yol açmadığı gibi önemli bir fiyat artışının söz konusu olduğunu gözlemlemiş, bunun da üretim maliyetlerindeki artış sonucu söz konusu olabileceğini ortaya koymuştur.
Yumurta üretimi bakımından (i) tavuğun kendi maliyeti ve (ii) yem maliyeti pazardaki en önemli iki maliyet kalemini teşkil etmektedir. Bu bağlamda, bazı tavuk türlerinin yurt dışından ithal edildiği belirtilmektedir. İlaveten; soya küspesi, ayçiçeği küspesi, soya yağı vb. yem ürünlerinin çok büyük bir kısmının da ithalat yoluyla temin edildiği ifade edilmiştir. Buradan hareketle Kurul, 2018 yılı için döviz kurunda meydana gelen dalgalanmanın yumurtanın toplam üretim maliyetinde doğrudan etki ettiğini değerlendirmiştir. Dolayısıyla, arz miktarındaki artışa rağmen, üretim maliyetlerindeki artış yumurta fiyatlarını yükseltmiştir.
Kurul, incelenen dört teşebbüsün aynı tarihlerde ve aynı oranlarda fiyat artışı gerçekleştirdiğini tespit etse de bu durumun, döviz kurundaki artış ile paralel olarak gerçekleşmesinden hareketle, maliyetlerdeki ani artıştan kaynaklandığını değerlendirmiştir. Bu değerlendirmesine destek argümanlardan birisi de incelenen teşebbüslerin fiyatlarının 2018 yılında birbirinden farklılaşması olarak gösterilmiştir.
Mardin’deki yumurta üreticilerinin (yedi teşebbüs) bir toplantı düzenleyerek yumurta satış fiyatlarının belirlenmesine yönelik iletişim içerisine girdikleri iddiasına ilişkin olarak Rekabet Kurulu, tüm incelenen teşebbüslerin beyanlarını ayrı ayrı değerlendirmeye almıştır. Bu kapsamda, incelenen dört teşebbüsten üçü, toplantının bölgesel bir yumurta üreticileri birliği kurulması amacıyla düzenlendiğini, yalnızca biri ise toplantının yumurta fiyatlarının belirlenmesi amacını güttüğünü ancak hayata geçirilemediğini beyan etmiştir.
Rekabet Kurulu, incelenen teşebbüsler içerisinde tek bir teşebbüsün söz konusu toplantıya rekabeti kısıtlama amacı ile katıldığı ve diğer teşebbüslerin bu amacı paylaşmadığından hareketle, Rekabet Kanununun 4. maddesi kapsamındaki anlaşmalar bakımından aranan “karşılıklı irade uyuşması” koşulunun söz konusu toplantı bakımından tespit edilemediğini ortaya koymuştur. İlaveten, incelenen teşebbüslerin toplantı sonrası piyasa davranışlarının da bu irade yokluğunu desteklediğini değerlendirmiştir.
İncelenen teşebbüslerin perakende satışlarının bulunmamasının da, şikayetin perakende satışlara ilişkin ikincisi iddiayı çürüttüğü sonucuna varılmıştır.
Tüm bu açıklanan nedenlerle Kurul, herhangi bir rekabet hukuku ihlalinin söz konusu olmamasından hareketle, raportörlerin önerdiği 9(3) Kararı’na da başvurmaksızın, şikayetin reddine ve soruşturma açılmasına yer olmadığına karar vermiştir.
Karar’ın Önemi
Rekabet Kurulunun, Mardin’de faaliyet gösteren yumurta üreticilerine ilişkin verdiği bu kararın üç yönden önemli olduğu söylenebilecektir.
Bunlardan ilki, incelenen teşebbüslerin yumurta fiyatlarına yönelik aynı tarihte ve paralel bir şekilde artış göstermesinin piyasa koşulları ve ekonomik gerekçeler çerçevesinde değerlendirilmiş olmasıdır. Arz miktarındaki artıştan beklenen fiyat düşüşünün ötesine geçecek şekilde gerçekleşen üretim maliyetlerindeki artışın, fiyatlardaki paralel artışa sebebiyet verdiğinin tespit edilmesi, Rekabet Kurulu kararlarında ekonomik analizin öneminin ortaya konması bakımından önemlidir.
Kararın bir diğer önemli kısmı ise, her ne kadar açıkça ifade edilmese de, rakiplerarası düzenlenen bir toplantının amaç yönünden rekabeti kısıtlayıcı olup olmadığının değerlendirilmesinde ispat standardının karşılanıp karşılanamadığı hususunun dikkate alınmış olmasıdır. Bu kapsamda Kurul, isabetli bir şekilde, tek bir teşebbüsün beyanlarını rekabeti kısıtlama amacını ortaya koyma yönünden yeterli görmemiştir. Bu doğrultuda, irade uyuşmasını ortaya koyan ilave unsurların varlığı aranmış, incelenen teşebbüslerin aleyhine olabilecek beyanlar ile lehine olabilecek beyanlar eşit mesafede değerlendirilmiştir.
Bu noktada, incelenen teşebbüslerin katıldığı toplantının, fiyat belirleme amacının yoksunluğu bakımından Kurul’u soruşturma açmaya dahi gerek görmeyecek ölçüde ikna eden gerekçelendirmenin karara yansımadığı öne sürülebilir. Bu kapsamda, her ne kadar tek bir teşebbüsün beyanının amaç yönünden rekabeti kısıtlayıcı bir anlaşmanın varlığı bakımından yeterli görülmemesi objektif ve öngörülebilir bir ispat standardının ortaya koyulabilmesi açısından önemli bir gelişme olsa da, ihlal şüphesini tamamen ortadan kaldıran bulguların daha ayrıntılı bir şekilde gerekçeli karara yansıtılması gerektiği açıktır.
Rekabet Kurulu’nun bu kararını, Türk rekabet hukuku rejiminde yer almayan ve eksikliği önemli eleştirilere konu olan de minimis kuralının[2] fiilen uygulanması şeklinde yorumlayan görüşler de bulunmaktadır. Bu görüşlerin temelinde, Rekabet Kurulunun özellikle küçük-orta ölçekli işletmeler bakımından gözettiği ispat standardını ve etki bazlı yaklaşımını, daha büyük ölçekli oyuncuların yer aldığı pazarlarda aynı şekilde gözetmemesi gerçeğinin yattığı düşünülmektedir. Rekabet hukuku uygulamasındaki öngörülebilirliği önemli ölçüde zedeleyen bu durumun literatürde çeşitli kavram kargaşalarına yol açması da kaçınılmaz olmaktadır.
Bununla birlikte, söz konusu kararda de minimis kuralının fiilen uygulandığı yönündeki çıkarımlara katılmak mümkün görünmemektedir. Zira, mehaz Avrupa Birliği rekabet hukuku kuralları bakımından de minimis kuralı, amaç yönünden rekabet kısıtlamaları bakımından uygulanamamaktadır. Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan De Minimis Genelgesi’nde[3] açıkça ortaya konduğu üzere, herhangi bir şekilde rekabeti kısıtlama amacı olan anlaşmalar de minimis kuralının uygulama alanının dışında kalmaktadır. Bu kapsamda, belirli ürünlere yönelik satış fiyatının tespit edilmesi amacını taşıyan anlaşmaların Genelge kapsamı dışında kaldığı açıkça belirtilmektedir. Ayrıca, Avrupa Komisyonu’nun çıkardığı grup muafiyeti tebliğlerinde “ağır ihlal (hardcore restriction)” olarak sayılan kısıtlamaların da amaç yönünden rekabeti kısıtlayıcı nitelikte olduğu değerlendirilmekte ve bunlar da de minimis kuralının uygulama alanının dışında bırakılmaktadır.
Bu nedenle, Kurul’un fiilen de minimis kuralını uygulama niyetinin olduğu düşünülse dahi önaraştırmaya konu iddiaların amaç yönünden rekabeti kısıtlayıcı anlaşmalar kapsamında değerlendirilmesi gerektiği göz önüne alındığında, somut olay özelinde de minimis kuralının uygulanabilir olmadığının değerlendirilmesi gerekecektir.
Karar’ın önemli noktalarından birisi de 9(3) Kararı’nın uygulama alanına ilişkindir. Raportörlerin, ihlal tespiti yapılamadığından hareketle soruşturma açılmasına gerek olmadığı yönündeki görüşlerine, uyarı niteliğinde 9(3) Kararı’nın eklenmesini tavsiye etmeleri pek yerinde görünmemektedir. Zira, Rekabet Kanunu’nun 9. maddesi ihlale son verme kararını düzenlemektedir. Dolayısıyla bu maddenin uygulanması için bir ihlalin tespit edilmiş olması gerekmektedir. 9(3) Kararı’nın teşebbüsler üzerinde gereksiz bir baskı yaratacak şekilde uygulanmaması Kurul’un isabetli bir yaklaşımı olarak görülmektedir.
Bununla birlikte, Danıştay içtihatlarında[4]
Kurul’un “soruşturma açılmamasına” ilişkin karar verebilmesi için önaraştırma
sonucunda rekabet kurallarını ihlal eden eylem, karar ve anlaşmaların söz
konusu olmadığının hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya konması
gerektiği vurgulanmaktadır. Bu doğrultuda, incelenen teşebbüslerin katıldığı
toplantının, fiyat belirleme amacından yoksun olduğuna ilişkin detaylı bir
gerekçelendirme görmediğimiz kararın idari yargı önündeki yolculuğu da takibe
değer görülmelidir.
[1] Dicle Tarı Gıda Pazarlama Nakliyat İnşaat Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti. (“Dicle Yumurta”), Hacıhasanoğulları Otomotiv Petrol İnşaat Tarım Hayvancılık San. ve Tic. Ltd. Şti. (“Naz Yumurta”), Fırat Nakliyat Gıda Taahhüt Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. (“Fırat Yumurta”) ve Bayza Petrol Kuyumculuk Nakliyat Tarım Hayvancılık San. ve Tic. A.Ş. (“Bayza Yumurta”).
[2] Mehaz rekabet hukuku rejimi olan Avrupa Birliği rekabet hukukunda, Avrupa Birliği Adalet Divanı kararları ışığında ortaya konan de minimis kuralı, bir rekabet hukuku ihlalinin varlığı için ihlal iddiasına konu anlaşma veya davranışın önemli sayılabilecek nitelikte bir etki doğurması gerektiğini ifade etmektedir. Bu doğrultuda, ikincil mevzuatta belirlenen koşullar altında önemli sayılabilecek nitelikte bir etki doğurmayan rekabeti kısıtlayıcı anlaşmalar ve davranışlar rekabet hukuku ihlali olarak kabul edilmemektedir.
[3] Notice on agreements of minor importance which do not appreciably restrict competition under Article 101(1) of the Treaty on the Functioning of the European Union (De Minimis Notice)
[4] Danıştay 13.D., 30.05.2014 tarih ve E.2010/4818, K.2014/2197 sayılı karar.