Avrupa Parlamentosu (AP) düzenleme getirdiği alanlara bir yenisini getirerek ihbarcıların korunmasına yönelik atılacak adımları içeren yönetmeliği yayınladı. 17 Aralık 2021 tarihinde yürürlüğe girecek olan yönetmelik, usulsüzlük ve yolsuzluk da dahil birçok farklı alanda, kanunlara ve şirket içi etik kurallara aykırı hareketleri bildiren kişilerin korunması için alınması gereken tedbirleri içeriyor.
Halihazırda 28 AB üye ülkesinden 10 tanesinin konuyla ilgili çeşitli yasa veya mevzuatları bulunuyor. Amerika’da da farklı kamu kurumlarının ihbarcıları koruyan ya da onları ödüllendiren birincil ve ikincil düzenlemeleri bulunuyor. Uluslararası Standartlar Teşkilatı (ISO) da 2021 sonunda etkin hale gelecek olan 37002’nin yayınlanmasıyla konu hakkında bir standart oluşturmayı amaçlıyor.
Dünya üzerinde, toplumların hayat tarzlarından fazlasıyla nasibini alan konulardan birisi olan ihbarcılığa olan bakış açısı, bulunulan coğrafya göre farklılık gösteriyor. Öyle ki, iyi niyetle, doğru sonuçlar doğuran ihbarlar bile ihbar sahibine ödül yerine menfi sonuçlarla geri dönebiliyor.
İhbar mekanizmalarının asıl amacı her ne kadar uygun olmayan durumları ortaya çıkarmak olsa da art niyetli hareketlere de sebep olabiliyor. Özellikle isimsiz olarak gelen ihbarların dikkatli değerlendirilmesi konuyla ilgili önem arz ediyor. AP yönetmeliği, bu tarz ihbarlara yönelik bir aksiyon içermiyor. Hatta yalan beyan için çeşitli cezalar da öngörüyor.
Farklı ülkelerin konuyla ilgili yaklaşımları
Ülkelerin konuyla ilgili yaklaşımlarının tarihleriyle paralel olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Tarihi kayıtlar göz önüne alındığında konuyla ilgili ilk adımı atan ülkelerden biri olan Amerika’yla başlayalım. 1773 yılında Benjamin Franklin’in gizli yazışmalarını ifşa ettiği Massachusetts (Türkçesini bilenlerin paylaşmasını rica ediyoruz) Valisi’nin sürgün edilmesini takiben 1778 yılında ihbarcıların korunmasına yönelik ilk yasayı çıkaran ülke oldu. En meşhur ihbarcılardan biri olan Edward Snowden’ın da Amerikalı olması muhtemelen tesadüf değil.
Güncel tarihi ele aldığımızda, en etkili sistemlerden birini Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’nun (Securities and Exchange Commission – SEC) kurduğunu görüyoruz. SEC’in 2011’de başlayan ihbar programı kapsamında kurduğu sisteme, 2011’den 2019’un Mart ayına kadar yaklaşık 28.000 ihbar geldi ve bu ihbarlara karşılık olarak 64 ihbarcıya toplam 384 Milyon dolar ödül verildi. Adalet Bakanlığı tarafından hatalı/yanlış iddiaların ihbar edilmesine yönelik yönetmelik False Claims Act (FCA) de ihbarda bulunanlara tazmin edilen zararın 30%’una kadar ödül verilmesini öngörüyor.
Konuya verilen önemin anlaşılması açısından; kişi başı 6 milyon dolar yapıyor – iyi para. Ayrıca Amerika, 2018 yılında 30 Temmuz’u Ulusal İhbarcı takdir/şükran günü olarak kutlamaya başladı. Konuyla ilgili bizi uzaylılardan kurtaran bir film çevirirler mi bilmiyorum ama ihbar ve ihbarcılara yönelik önemli bir adım olduğu aşikar.
İhbar konusuna önem verenler arasında Birleşik Krallık (UK) da yer alıyor. 1998 yılında uygulamaya konan Public Interest Disclosure Act’in (PIDA) amacı, kamu yararına yönelik ihbarlarda bulunan kişilerin korunması. Bunun dışında Financial Conduct Authority’nin (FCA) dedike bir ihbar yönetimi ekibi bulunuyor. Ekip, yılda yaklaşık 1000 ihbar alıyor ve konuyu araştırmak için detaylı çalışmalarda bulunarak rapor oluşturuyor. UK’in Amerika’daki gibi ödüllendirmeye yönelik bir yaklaşımı bulunmuyor. Bunun sebebi olarak da, bu tarz bir yaklaşımın alınacak gerçek dışı veya kötü niyetli bildirim sayısının artışına sebep olacağı ifade ediliyor.
Doğu bloğu ülkelerinde ise durum biraz karışık. Özellikle 2. Dünya Savaşı sırasında gönüllü olarak veya teşvik (!) sonucu yapılan muhbirlik faaliyetlerinin sonucu olarak, bu ülkelerde yaşan insanlar ihbar kavramı ispiyonla eşleştiriliyor.
Polonya’dan başlarsak; 2017 yılında Polonya hükümeti tarafından Act on Transparency of Public Life adıyla yayınlanan ve konuyu teşvik etmesi amaçlanan yasa taslağı birçok olumsuz eleştiri aldı. Ülkede yapılan araştırmalara göre halkın 36%’sı ihbarda bulunması sonucunda “ispiyoncu” olarak yaftalanmaktan korkuyor. 55%’i ise, rüşvet aldığını/verdiğini gördüğü bir kişiyi ihbar etmeyi olumsuz karşılıyor.
Çekya’da da durum pek farklı değil. 90’lı yıllarda çok uluslu şirketlerin ülkeye girişine kadar bu amaca yönelik olarak sadece dilek/şikayet kutuları bulunuyordu. Çok uluslu şirketlerin ülkeye girişiyle farklı metotlar da kullanılmaya başlansa da genel yaklaşım hala pek değişmedi. İhbarcı kelimesine karşılık olarak kullanılan ana dildeki 3 kelimenin 2’si olumsuz, biri de nötr anlam ifade ediyor (oznamovatel – nötr, udavač – olumsuz, práskač – olumsuz).
Rusya’da ise konuya yaklaşım daha da olumsuz. Rusların ihbarcılar için 10’dan fazla kulak çınlatacak kelimesi bulunuyor. Hatta bu konu için bir deyimleri bile var: Доносчику первый кнут. “ispiyoncu ilk kamçıyı yer” anlamına gelen bu deyimden de anlaşılacağı üzere konuya toplum olarak yaklaşımları pek sıcak değil. Rusya’da ihbarcıların korunmasına ve ihbara ödül verilmesine yönelik bir yasa da bulunmuyor.
Türkiye’de ihbarcılık
Ülkemizde konu özelinde bir yasa veya mevzuat bulunmuyor. 4857 sayılı İş Kanunu’nun ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun belirli maddelerinde işçilerin işverenin misillemesinden korunması ve belirli birkaç konu dışında hukuki bir düzenleme bulunmuyor. Son yıllarda, konuyla ilgili farkındalığın artmasıyla, tüzel kişilerin özellikle içeriden gelecek ihbarlar için online formlar veya etik hat benzeri sistemler kurmasına paralel olarak artan bir ilgi olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, ülkemizde yer alan çok uluslu firmaların uyması gereken AP yönetmeliği gibi diğer zorunluklar sebebiyle bu tarz mekanizmalar kurması da konuya olan yaklaşımı pozitif etkilemekte.
Bu noktada en önemli konulardan birisi, gelen ihbarların profesyonel, kanunlara, şirket politikalarına uygun ve adaletli bir şekilde ele alınması. İhbarların, gerekirse konu hakkında dışarıdan hizmet alınarak incelenmesi, iş yerindeki huzur ortamının korunması açısından kritik önem taşıyor. AP yönetmeliğinin de Türkiye’deki kamu ve özel şirketlerdeki farkındalığı artıracağını beklememiz sanırım hatalı olmaz.
Tabi ki insanların kafasında birçok soru oluyor. Uygunsuz bir durumu ihbar etmeyi düşünen kişiler “başıma bir iş gelir mi”, “işimden olur muyum”, “hukuki süreçte çok yıpranır mıyım” gibi birçok soruyu cevaplamaya çalışıyorlar. “bu işten karım ne olacak” diye soranların da sayısı tabi ki az değil. Ülkelerin yaklaşımları ve aldıkları sonuçlar göz önünde bulundurulduğunda soruları yasal düzenlemelerle cevaplamanın en uygun yol olduğu ortaya çıkıyor. Bizler de gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Çok yakın zamanda öngörmesek de, ilerleyen günlerde yaşanacak gelişmeler ışığında tekrar konuyu değerlendireceğiz.