Doğayı, çevreyi ve ekosistemdeki tüm canlıları olumsuz etkileyen neticeleriyle, küresel iklim değişikliği kuşkusuz çağımızın en büyük problemlerinden biri. Etkileri bu denli geniş olan böyle bir problemle mücadelenin nasıl olacağı da elbette kritik bir önem taşıyor. Bu kapsamda, BM, AB ve ABD’nin başını çektiği uluslararası çalışmalar yapılıyor. Türkiye’nin de -biraz geriden de olsa[1]– bu gelişmeleri takip ettiğini söylemek mümkün.
Ülkemizin iklim değişikliğiyle mücadeledeki en son adımlarından birinin, İklim Değişikliği Bakanlığı[2] öncülüğünde 21-25 Şubat’ta, iklim değişikliğinin en çok hissedildiği illerimizden olan Konya’da toplanan İklim Şurası (“Şura”) olduğu söylenebilir. Her ne kadar Şura Şubat sonunda yapılsa da sonuç bildirgesi[3] (“Bildirge”) uzun uğraşlar sonrasında 27 Haziran’da yayınlandı.
Bildirge’de, Paris İklim Anlaşması ve Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon ve yeşil kalkınma hedefleri doğrultusunda İklim Uyumlu Şehirler, İklim Dostu Tarım, Kuraklık Eylem Planı, Çevreci ve Temiz Ulaşım Ağı, Yeşil Enerji, Yeşil Ekonomi ve İklim Eğitimi gibi ana başlıklarda 217 karar yer alıyor.
Bildirge başta Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal) ve bilhassa Sınırda Karbon Düzenlemesi (carbon border adjustment mechanism – “SKD”) uygulamaları bakımından Avrupa ile ülkemiz arasındaki uyumu sağlamak açısından oldukça önemli bir adım olup Türkiye’nin bu alandaki aktif çabalarının da somut bir örneğini teşkil ediyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın küresel ticareti şekillendirici etkisini ve Türkiye’nin bu kapsamda hangi adımları atması gerektiğini daha önce bloğumuzda Yeşil Mutabakat dünya ticaretini şekillendirirken Türkiye ne yapacak? ve Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı ve İhracatımıza Etkileri yazılarımızda sizler için değerlendirmiştik.
Bildirge’de dikkat çekici hususlardan bir diğeri ise, Türkiye’nin küresel ısınmanın azaltılması hedefine yönelik olarak yapay zekâ, makine öğrenmesi, otonom enerji yönetim sistemleri, nesnelerin interneti, büyük veri havuzları ve blokzincir gibi modern teknolojilerden yararlanma hedeflerinin de açıkça dile getirilmiş olması.
Her ne kadar Bildirge kapsamında birçok konu ele alınıyor olsa da bu yazıyı, regülasyon ve kamu politikaları açısından önemli gördüğümüz, enerji dönüşümü, ulaşımda elektrifikasyon ve hidrojen kullanımı, Yeşil Mutabakat’a uyum çerçevesinde karbon fiyatlaması ve emisyon ticaret sistemi konuları ekseninde ele alacağız.
Enerji Dönüşümü
Enerjideki paradigmayı değiştirip daha yeşil ve sürdürülebilir hale getirmek iklim kriziyle mücadelede yüksek öneme sahip. Özellikle de küresel ısınmanın tetikleyicilerinden biri olan sera gazı salımınının %70’inden fazlasını enerji sektörüne borçlu olan Türkiye’nin 2053’te net sıfır emisyon hedefine ulaşması için daha çevre dostu bir enerji modeline geçmesi gerekiyor[4]. Bu kapsamda Bildirge’de çeşitli kararların alındığını görüyoruz. Ayrıntıları Bildirge’de görülebilecek bu kararları kısaca şu başlıklar altında toparlayabiliriz:
- Yenilenebilir enerjide teknoloji geliştirme ve üretimin desteklenmesi, sistem entegrasyonun sağlanması, öz tüketimin teşvik edilmesi,
- Enerji çeşitliliği anlamında kömürde karbon yakalama teknolojilerinin değerlendirilmesi ve doğalgaz, nükleer vb. alternatiflerden yararlanılması,
- Tüm sektörlerde enerji verimliliği uygulamaları ve desteklerinin yaygınlaştırılması, dijital dönüşüm, depolama ve talep tarafı uygulamalarının hayata geçirilmesi,
- Yeşil Organize Sanayi Bölgesi (OSB) ve Yeşil Endüstri Bölgesi sertifikasyon sistemi uygulanması,
- İklimle bağlantılı finansal risklerin tanımlanması, ölçülmesi, analiz edilmesi ve yönetilmesi için altyapı 2024 yılına kadar oluşturulması.
Ulaştırmada Elektrifikasyon ve Hidrojen Kullanımı
Ulaştırma sektörü, enerji tüketiminde oldukça önemli bir sahiptir. Zira ulaştırma, tüm dünyada sera gazı salımlarının büyük bir kısmının nedeni oluşturmakta ve iklim değişikliğinin en önemli nedenleri arasında yer almaktadır. İklim koruma hedeflerinin gerçekleştirilmesi için bu yönelimin tersine çevrilmesi gerekmektedir. Bunun için de ulaşım sistemlerinde enerji verimliliğini artıran politikaların uygulanması önem arz ediyor.
Bununla beraber, günümüzdeki yenilenebilir enerji çözümlerinin, karbon emisyonunun yalnızca 1/3’üne çözüm bulabiliyor olması ve kalan 2/3’lük bölümün büyük kısmını imalat, çelik, çimento gibi sektörlerde ortaya çıkması ve bunların elimizdeki araçlarla tam olarak çözülememesi karşısında Breakthrough Energy kurucusu Bill Gates, (yeşil) hidrojenin adeta bir “İsviçre Çakısı” görevi göreceğini ifade ediyor[5].
Bu bakımdan, Bildirge’de de bu yönde alınan kararların mevcut olduğunu görüyoruz:
- Hidrojen Stratejisi ve Yol Haritası hazırlanmalı,
- Ulaştırma modlarına (demiryolu, denizyolu vb.) ve altyapı çalışmalarına yönelik destek ve teşvikler verilmeli, Akıllı Ulaşım Sistemleri (AUS) uygulamaları hayata geçirilmeli,
- Alternatif yakıtlı araç kullanımı yaygınlaştırılmalı,
- Ulaşımda elektrifikasyon ekosistemi bir bütün olarak değerlendirilerek bütüncül politika ve teşvik mekanizmaları oluşturulmalı, batarya sistemleri ve şarj altyapısı ile bunları destekleyecek enerji üretim ve dağıtım altyapısı elektrik sektörüyle eş zamanlı olarak geliştirilmeli,
- Hidrojen yakıtlı araçlar için altyapı gereksinimleri belirlenmeli, yeni nesil akıllı, entegre ve yüksek hızlı şarj teknolojileri (dinamik şarj, entegre şarj altyapısı vb.) geliştirilmeli,
Yeşil Mutabakata Uyum Kapsamında Karbon Fiyatlaması ve Emisyon Ticaret Sistemi
AB’nin Sınırda Karbon Düzenlemesi’nden ve bunun Türkiye’yi nasıl etkileyeceğinden Yeşil Mutabakat dünya ticaretini şekillendirirken Türkiye ne yapacak? başlıklı yazımızda detaylıca bahsetmiştik. Bildirge kapsamında vurgulanan Karbon Fiyatlaması ve Emisyon Ticaret Sistemi’ne ilişkin hususlar ise Türkiye’nin toplam ihracatının %40’ından fazlasını oluşturan AB’nin politikalarına uyum sağlanması konusunda demirbaşlar olacaktır.
Zira Yeşil Mutabakat uyarınca AB artık Paris Anlaşması’nı onaylamayan veya onaylayıp etkin biçimde kullanmayan ülkelerle yeni ticaret anlaşmaları yapmamayı planlıyor. Dolayısıyla toplam ihracatımızda ilk sırada yer alan AB’nin ticari ilişkilerinde kriter olarak değerlendirdiği bir düzenlemeyle uyumlu hale gelmek Türkiye için kaçınılmaz bir durum. Bildirge’de bu kapsamda atılması planlanan adımlar ise genel itibariyle şöyle:
- 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi çerçevesinde güncellenecek olan Ulusal Katkı Beyanı (NDC) ile uyumlu olarak çevresel bütünlüğü de gözeten Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) ülkemizde kurulması,
- AB Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (SKDM) göz önüne alınarak ilgili müktesebatın ülkemizdeki yansımalarına yönelik teknik çalışmalar başlatılması,
- Emisyon Ticaret Sistemi kapsamında elde edilecek ihale gelirlerinin en az %50’si, reel sektörün yeşil dönüşümünü hedefleyen başta modernizasyon ve inovasyon odaklı faaliyetler olmak üzere sera gazı emisyonlarının azaltımına yönelik faaliyetlerinin desteklenmesi,
- Paris İklim Anlaşması 6. madde kapsamında yer verilecek sektörlerin belirlenmesinde azaltım potansiyeli, marjinal azaltım maliyetlerinin analiz edilmesi neticesinde 6. madde mekanizmalarından faydalanma hususu değerlendirilerek ulusal pozisyon dokümanı oluşturulması,
- 2053 net sıfır emisyon hedefi bağlamında olumsuz etkilenecek sektörlere yönelik bir adil geçiş mekanizmasının kurulmasının değerlendirilerek Emisyon Ticaret Sistemi ve diğer karbon fiyatlama mekanizmalarından elde edilecek gelirin bir kısmı bu adil geçiş mekanizmasına aktarılması.
Peki Şirketler Ne Yapmalı?
İklim değişikliği konusunda atılan bu adımlara bağlanan ekonomik sonuçlar, teşvikler ve destekler şirketleri sürdürülebilirlik mücadelesinin önemli aktörleri hale gelmesine yönelik ekonomik gerekçe oluşturuyor.
Şirketler ilgili alanlarda yatırım yaparken teşvik ve destek programlarının takip edilmesi, yatırım yapılması planlanan sektörler için bir sürdürülebilirlik analizi yapılması önem arz etmektedir. Bununla beraber, fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının tercih edilmesi karbon emisyonunu azaltmasını, buna bağlı olarak karbon vergisi maliyetinin düşmesini sağlayacağından çevre dostu alanlara yönelmek mali açıdan da faydalı olacaktır.
Alınan bu kararların uygulanması amacıyla kapsamlı mevzuat çalışmalarının yolda olduğunu söyleyebiliriz. Bu noktada, bu düzenlemelere uyumun sağlanması, olası idari para cezalarından etkilenmemek üzere bu uyumluluğun sürekli olarak gözetilmesi gerekiyor. Şirketlerin hukuka uyum ekiplerinin, bu düzenlemelerden kaynaklanacak riskleri tespit edip bunları minimize edecek adımları atması gerekiyor.
[1] Özellikle, iklim değişikliğiyle mücadeledeki en önemli uluslararası girişim olan Paris Anlaşması’nı imzalayan ülkelerden biri olmasına rağmen, iç hukuka aktarma sürecinin gecikmesi, bu geriden takip etme durumunun örneklerinden biri. Paris Anlaşması’nı ve Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele geriden gelmesine neden olan bu kararsız tutumunu daha önce Climate Change Mitigation – The Paris Agreement, Turkey’s Ambiguous Position, And Need For Policy Change In Various Areas detaylı olarak Mondaq’ta incelemiştik.
[2] Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı
[3] Bkz. https://iklimsurasi.gov.tr/public/images/sonucbildirgesi.pdf
[4] TUİK (2020). Sera Gazı Emisyon İstatistikleri. https://tuikweb.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=33624
[5] Bkz. To cut emissions, use this Swiss Army Knife | Bill Gates (gatesnotes.com)