Danıştay 13. Dairesi, 10.03.2022 tarihinde, üstelik oy birliğiyle, çok önemli bulduğumuz bir karar (Esas No: 2021/5356, Karar No: 2022/951) verdi. Anılan karara konu olay şu şekilde özetlenebilir: Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme (EMDR) Araştırma ve Uygulama Derneği’nin (“Dernek”), aldığı dışlayıcı nitelikteki kararla Çözüm Odaklı Psikolojik Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti.’nin EMDR eğitimi pazarındaki faaliyetlerini zorlaştırarak 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’un (“Rekabet Kanunu”) 4. maddesini ihlal ettiği iddiasıyla başlatılan önaraştırma sonucunda, Rekabet Kurulu’nun Rekabet Kanunu’nun 9. maddesinin 3. fıkrası uyarınca görüş gönderilmesine ilişkin karar verdi. Bunun üzerine, Dernek’e kaçınması gereken uygulamaları belirten, aksi halde Rekabet Kanunu çerçevesinde işlem başlatılacağı uyarısını içeren bir görüş gönderildi. Anılan görüşte, “EMDR Avrupa’nın (EMDR European Association) yabancı eğitmenlere ilişkin onay kuralının uygulanması sırasında eğitime ilişkin objektif unsurların esas alınması gerektiğine ve seminer, çalıştay gibi faaliyetlerin EMDR Avrupa’nın yabancı eğitmenlere ilişkin kuralının kapsamına girmediği ve piyasada düzenlenebilecek bu tür faaliyetlerinin kısıtlanmaması gerektiği” ifade edildi.
Bunun üzerine Dernek, anılan görüşün iptali amacıyla dava açmıştır. Ankara 3. İdare Mahkemesi, Rekabet Kurulu kararına binaen Rekabet Kurumu Başkanlığı tarafından yapılan işlem (= gönderilen görüş) hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
Uyuşmazlık istinafa taşındığında ise Ankara Bölge İdare Mahkemesi 8. İdari Dava Dairesi, Rekabet Kurulu’nun görüş bildirme işleminin; piyasada düzenlenebilecek kimi faaliyetlerin kısıtlanmaması gerektiğine yönelik olmak üzere görüş bildiren, görüşe uyulmaması halinde Rekabet Kanunu çerçevesinde işlem başlatılacağı konusunda davacı derneği bilgilendiren ve uyaran bir işlem olması nedeniyle icrai işlem olarak kabul etmemiştir. Keza Ankara Bölge İdare Mahkemesi 8. İdari Dava Dairesi, anılan işlemde Rekabet Kanunu’nun 9. maddesinin 4. fıkrasında öngörülen geçici tedbir niteliğinin de bulunmadığını vurgulamış ve bu vurguya, görüş bildirme işleminin icrai idari işlem olmadığı yönündeki kanaatine destek amacıyla kararında yer vermiştir. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 8. İdari Dava Dairesi, Rekabet Kurulu’nun görüş gönderilmesi için Rekabet Kurumu Başkanlığı’nın görevlendirilmesi kararını ise, hazırlayıcı işlem telakki etmiş ve bu nedenle idari davaya konu edilebilir bir idari işlem olarak görmemiştir. Yine, idari davaya konu edilemeyen, kesin ve yürütülmesi zorunlu, icrai işlem niteliği taşımayan işlemlerin kaldırılması veya değiştirilmesi talebiyle yapılan başvuru üzerine başvurucunun talebinin reddi yolunda tesis edilecek işlemler de Ankara Bölge İdare Mahkemesi 8. İdari Dava Dairesi’ne göre icrai işlem niteliği taşımamaktadır. Dolayısıyla istinaf mercine göre, ortada idari davaya konu edilebilecek nitelikte işlem olmadığından, davanın esasının incelenmesi olanağı da bulunmamaktadır. Bu nedenle, istinaf merci, Ankara 3. İdare Mahkemesi tarafından verilen kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir.
Bunun üzerine Dernek’in meseleyi temyize taşıdığını görüyoruz. Danıştay 13. Dairesi’nin kararına ilişkin yorumlarımıza geçmeden önce, Danıştay tetkik hâkiminin düşüncesinin, temyiz isteminin kabulü ile istinaf mercinin kararının bozulması gerektiği yönünde olduğunu belirtelim.
Bundan başka, Dernek’in, dava konusu edilen Rekabet Kurulu kararlarında Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin ifade edildiğini hatırlatması, keza idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğunu öne sürmesi son derece ilginç. İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olup olmadığı başka bir tartışma konusu olmakla birlikte, bize göre meseleyi ilginç yapan, Rekabet Kurumu’nun savunmasında, dava konusu edilen işlemlerin kesin ve yürütülebilir işlemler olmadıklarını öne sürerek temyiz isteminin reddi gerektiğini belirtmesi. Zira akla şu soru geliyor: Madem Rekabet Kurumu dava konusu işlemlerin kesin ve yürütülebilir olmadıklarını iddia ederek idari davaya konu olamayacaklarını öne sürüyor, (Rekabet Kurumu’nun karar organı olan) Rekabet Kurulu dava konusu edilen (aynı) işlemlerinde niçin (bu işlemlere karşı) Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğini ifade ediyor? Bu sorunun cevabını düşünürken akla çok şey gelebilecekse de bu tutumun “idareye güven” ilkesini zedeleyeceği aşikâr.
Artık Danıştay 13. Dairesi’nin yazımıza konu olan kararında yer alan hukuki değerlendirmeye geçelim: Danıştay 13. Dairesi’ne göre, “bir idari işlemin icrai nitelikte olması ve bu bağlamda iptal davasına konu olabilmek bakımından kesin ve yürütülmesi zorunlu işlem sayılabilmesi; hukuk düzeninde varlık kazanabilmesi için gerekli idari usulün son aşamasını da geçirmiş bulunmasına, bir başka idari makamın onayına ihtiyaç göstermeksizin hukuk düzeninde değişiklikler meydana getirebilmesine bağlı bulunmaktadır.” Keza temyiz merci, “ilgililerin hukuki durumları üzerinde etki yaparak, ilgililer için yeni hukuki durumlar doğuran, ilgililerin mevcut hukuki durumlarını değiştiren veya ortadan kaldıran işlemleri icrai nitelik taşıyan işlemler” olarak tanımlamaktadır.
Bu bağlamda, temyiz mercine göre, “Rekabet Kanunu’nun 9. maddesinin 3. fıkrası uyarınca tesis edilen işlemlerin niteliğinin ve uygulanma şartlarının incelenerek, görüş bildirilmesi yönünde alınan kararların kesin, yürütülmesi zorunlu, icrai işlemler olup olmadıklarının ortaya konulması gerekmektedir”.
Temyiz merci, kararında, “bir işlemin iptal davasına konu edilebilir nitelikte kesin ve yürütülebilir bir işlem olup olmadığının, işlemin ismine veya idarenin isimlendirmesine bakılarak değil, işlemin içeriğine bakılarak belirlenmesi gerektiğini” vurgulamıştır. Benzer bir mesele hakkında kaleme aldığımız ve 21 Ekim 2021 tarihinde blog sayfamızda “Benzer Bir Durum Yok (Mu)?: Rekabet Kurumu Philips Kararıyla Bir Kez Daha Tıbbi Görüntüleme ve Teşhis Cihazları Pazarının Davranış Normlarını Belirledi” başlığıyla yayımladığımız blog yazımızda (“Philips Blog Yazısı”), biz de bu hususa dikkati çekmiş ve idarelerin, icrai nitelikleri tartışmasız olan idari işlemler yerine, bu tür görüşleri tercih ederek hem fiili etki yaratma olanağına sahip olup hem de yargı denetimine tabi olmaktan kurtulabileceklerini ifade etmiştik[1].
Temyiz merci, her ne kadar Rekabet Kanunu’nun 9. maddesinin 3. fıkrası uyarınca tesis edilen işlemlerin niteliğinin ortaya konulması gerektiğini belirtse de, kararında, anılan fıkra uyarınca tesis edilen işlemlere ek olarak, dava konusu işlemin tesis edildiği tarihteki haliyle Rekabet Kanunu’nun 9. maddesinin 1. ve 4. fıkraları uyarınca tesis edilen işlemleri de değerlendirmiş ve “Rekabet Kanunu’nun 9. maddesine göre tesis edilen bu işlemlerin hukuki durumları gereği, nihai karar olma yahut nihai kararı etkileme gücünün yanı sıra, ilgilileri üzerinde doğrudan ve kısıtlayıcı, sınırlayıcı hukuki ve fiili sonuçlar doğurma gücüne de sahip bulunmaları nedeniyle, bunların basit birer işlem olarak nitelendirilemeyeceği” sonucuna varmıştır.
Bundan başka, temyiz mercine göre, anılan işlemlerin “nihai kararın alınmasını etkileyecek nitelikte olup olmadığına bakılmaksızın, teşebbüslerce giderilmesi veya ortadan kaldırılması gereken bir durumun ortaya çıkması durumunda tesis edilmeleri, Rekabet Kanunu’nda benimsenen rekabetin tesisini sağlamayı amaçlayan bir karar olmaları ve kendilerine özgü karar alma sürecinden ayrı bir hukuksal değere sahip olmaları, bu işlemlerin icrailiğini desteklemektedir” ve bu doğrultuda “anılan kararlar, diğer idari karar alma süreçlerinden bağımsız olarak iptal davasına konu yapılabilir”.
Rekabet Kanunu’nun 9. maddesinin 3. fıkrası özelinde, söz konusu görüş işleminin “teşebbüslerce giderilmesi veya ortadan kaldırılması gereken bir durumun ortaya çıkması durumunda tesis edildikleri” gerçeğine ve buradan hareketle nihai karardan bağımsız olarak “bir hukuksal değere sahip oldukları” tespitine esasen biz de Philips Blog Yazısı’nda değinmiştik. Gerçekten, “tebliğ edilecek görüşle birlikte bir sonuç doğacağının şüphesiz olduğunu, teşebbüslerin yüksek idari para cezası riskini almak suretiyle görüşe direnme refleksini göstermelerinin son derece istisnai olacağını” ve hatta “bu görüşlerin teşebbüsleri kendiliklerinden disipline etmeyi hedeflemiş olabileceğini” Philips Blog Yazısı’nda belirtmiştik. Keza Ali Ulusoy’a göre de “bir idari işlemin ‘icrai’ olması demek, hukuk dünyasında etki ve sonuç doğurmaya ‘elverişli’ olması da demektir. Bu bağlamda idari işlemin, … hukuk dünyasında değişiklik yaratabilme ‘potansiyeline’ sahip olması gerekir.[2]”
Temyiz merci, Rekabet Kanunu’nun 9. maddesinin dava konusu işlemin tesis edildiği tarihteki 1., 3. ve 4. fıkraları uyarınca tesis edilecek işlemlere ilişkin bu değerlendirmelerinden sonra, dava konusu olan ve Rekabet Kanunu’nun 9. maddesinin 3. fıkrası uyarınca tesis edilmiş olan işlemleri ele almış ve sırasıyla, “Dernek’e görüş gönderilmesine ilişkin Rekabet Kurulu’nun almış olduğu kararının icrai nitelikte olduğuna, anılan kararda görüşün gönderilmesi konusunda Rekabet Kurumu Başkanlığı’na yetki verilmesi üzerine Rekabet Kurumu Başkanlığı tarafından gönderilen dava konusu işlemin de icrai nitelikte olduğuna ve ayrıca bu görüşün Dernek bakımından açık bir yaptırım tehdidi barındırdığına ve bu yönüyle de kesin, yürütülmesi gereken bir işlem niteliğini haiz olduğuna, Dernek tarafından anılan görüşün kaldırılması için yapılan başvurunun reddine yönelik Rekabet Kurulu kararının da iptal davasına konu olabilecek icrai nitelikte işlem olduğuna” hükmetmiş ve dolayısıyla istinaf merci kararını bozarak yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın istinaf mercine gönderilmesine, yazımızın başında da vurguladığımız üzere oy birliğiyle, karar vermiştir.
Danıştay 13. Dairesi’nin bu kararını, Danıştay’ın bu mesele hakkındaki içtihadını değiştirebilecek nitelikte gördüğümüzden, son derece önemli buluyoruz. Öncelikle ve önemle belirtilmesi gereken husus, Danıştay 13. Dairesi’nin, Rekabet Kurumu Başkanlığı’nın gönderdiği görüş işlemini, bu görüşün Dernek bakımından barındırdığı yaptırım tehdidinden bağımsız olarak ve bu tehdide yönelik tespitten önce iptal davasına konu edilebilir bir icrai işlem olarak kabul etmiş olmasıdır. Gerçekten, karar dikkatle okunduğunda, Danıştay 13. Dairesi’nin, anılan görüş işlemini, ilgilisi üzerinde hukuki ve fiili sonuçlar doğurma gücüne sahip olması dolayısıyla hukuksal değeri haiz telakki ettiğini görüyoruz. Danıştay 13. Dairesi bu tespiti yaptıktan ve anılan görüş işlemini bu nedenle icrai kabul ettikten sonra dava konusu görüş işleminin Dernek bakımından açık bir yaptırım tehdidi barındırdığını ve bu yönüyle de işlemin kesin ve yürütülmesi gereken, iptal davasına konu olabilecek nitelikte bir işlem olduğunu belirtmektedir.
Bununla birlikte, Danıştay 13. Dairesi’nin dava konusu görüş işleminde yer alan “aksi halde Rekabet Kanunu çerçevesinde işlem başlatılacağı” yönündeki uyarısını “açık bir yaptırım tehdidi” olarak kabul etmesini de çok değerli buluyor ve bu yaklaşımın da Danıştay’ın mesele hakkındaki içtihadına yön vereceğini umuyoruz.
Tam da burada Philip Blog Yazısı’nın son bölümünü alıntılayalım:
“‘yaptırım tehdidi taşıyan uyarıların iptal davasına konu olacağı doktrinde kabul edilmektedir[3].’ Bununla birlikte, ‘yaptırım tehdidi taşıyan uyarıların idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülebilir bir işlem niteliğinde olup olmadığı konusunda Danıştay kararları arasında bir birlikteliğin bulunmadığını’[4] hemen belirtelim. Gerçekten, ‘Danıştay bir kısım kararlarında yaptırım tehdidi taşıyan uyarıları kesin ve yürütülebilir işlem niteliğinde görmüştür’[5] ancak ‘bir kısım kararlarında ise yaptırım tehdidi taşıyan uyarıları kesin ve yürütülebilir işlem niteliğinde görmemiştir.[6]’
Öncelikle, … Rekabet Kanunu kapsamında Kurul’un herhangi bir inceleme süreci yürütmeksizin idarî para cezası verme yetkisi bulunmadığından, buradaki ‘işlem’ kavramının geniş anlamda bir inceleme sürecini ifade ettiği öne sürülebilir. Bu doğrultuda, önaraştırma veya soruşturma açılması, sürecin mutlaka idarî para cezasıyla sonuçlanacağı anlamına gelmediğinden, böyle bir görüşün herhangi bir idarî yaptırım tehdidi içermediği savunulabilir. Keza Danıştay’ın bu tarz soruşturma tehditlerinin hatırlatma işlemlerini etkili ve icra edilebilir hale getirmediğini, dolayısıyla da tek başlarına iptal davasına konu yapılamayacakları yönünde kararları bulunmaktadır[7] (DİDDGK, E. 1995/769, K. 1997/525, 17.10.1997, DD, 95, 1998, s. 87; D10D, E. 2000/936, K. 2002/4487, k.t. 20.11.2002). Gerçekten, Danıştay’a göre, Rekabet Kurulu’nun ihlal başvuruları üzerine verdiği görüşler içerik itibarıyla uyarı niteliğindedir ve bunlara uyup uyulmaması konusunda takdir davacıya aittir; bu doğrultuda bu tür görüşler iptal davasına konu edilemezler[8]. Yine Danıştay’a göre, ilgililere aralarındaki dikey anlaşmaları sonlandırmaları için süre tanıyan ve aksi takdirde soruşturma açılacağını bildiren işlemler de icrai değildir[9].
Ali Ulusoy, benzer biçimde, ‘Danıştay’ın son zamanlarda istikrar kazanmış içtihadında, idarenin kişilere belli bir süre vererek bir uyarıda bulunduğu ve süre sonunda yıkım, idari para cezası, idarece resen tahliye gibi kamu otoritesi kullanma kapsamında bir işlem yapacağını bildirdiği işlemleri ‘kamu otoritesi kullanılacağına yönelik doğrudan bir kamusal tehdit’ niteliğinde görerek ‘icrai’ işlem olarak kabul ettiğini’ ifade etmektedir[10]. Bununla birlikte, müellif, ‘idarenin ilgiliye belli bir süre vererek bu süre içinde idareye bir meblağın (örneğin idarenin bir taşınmazından kaynaklanan kira alacağının) ödenmesinin istenildiği ve bu süre içinde ödeme yapılmadığı takdirde ‘alacak davası açılacağının’ veya ‘genel hükümlere göre işlem yapılacağının’ bildirildiği işlemlerin ‘icrai’ nitelikte sayılmadığını çünkü bu durumda idarece yapılan ‘uyarıya’ uyulmaması halinde, idarenin doğrudan kamu otoritesi kullanamayacağını’ vurgulamaktadır[11].
Oysa kişinin (teşebbüsün) hukukî statüsünü etkileyecek yeni bir işleme maruz kalacağının hatırlatılması, tek başına bir yaptırım unsuru içermese de bir ‘yaptırım desteği’ olarak nitelendirilebilecektir[12]. Zira teşebbüs, … Kurul’un görüş yazısı kendisine tebliğ edildikten sonra şunu bilecektir: Kurul’un uyarısı dikkate alınmazsa, hakkında Rekabet Kurumu tarafından inceleme başlatılmış bir teşebbüs statüsüne girme olasılığı yüksektir. Keza rekabet hukuku soruşturmalarının basına yansıdığı andan itibaren teşebbüslerin ticarî itibarını zedelediği gibi etmenler dikkate alınmalı ve düzenleyici kurumların bu tür görüşlerine karşı iptal davası açılabilmelidir. ‘Zira bunları yargısal denetimin dışında tutmak demek, özellikle bu işlemlerin idari faaliyet içinde artan payları sebebiyle, işlemlerin hukuka aykırı olmaları ihtimalinde muhataplarını hukuki güvenceden mahrum bırakmak anlamına gelebilecektir[13].’ Gerçekten, idareler, icrai kabul edilen işlemler yerine, bu yazının konusu olan ‘görüş’leri tercih ederek hem fiili etki yaratma olanağına sahip olup hem de yargı denetimine tabi olmaktan kurtulabilirler[14].
Bige Açımuz’un isabetle ifade ettiği üzere, ‘… işlemin nitelenmesinde muhatabın üzerinde yarattığı etkinin ve hatta muhatabın algısının dikkate alınması … yeni bir düşüncedir. Sosyolojik ya da realist olarak ifade edilen bu yaklaşıma göre normatiflik, normun kaynağında değil algılanmasında, kabulünde, karşılanmasında kendini gösterir ve bu noktada muhatapların davranışlarında oluşabilecek etki önem kazanır. Bu durumda … ‘davranışları etkileme gücünün’ ölçülmesi, işlemin yarattığı sonuçların ve etkinin ne olduğunu veya olabileceğini değerlendirmek anlamına gelecektir. Bu değerlendirme yapılırken de ister istemez muhatapların algıları üzerinde durulacaktır. Nitekim bağımsız idari otoritelerin tavsiye kararları ve görüşleri konusunda muhatapların bunlara uyulmasının zorunlu olduğunu varsaymaları veya davranışlarını bu işlemlere göre şekillendirmeleri bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır[15].’
İşte bu olguyu fark eden Fransız Danıştayı, 21 Mart 2016 tarihli Fairvesta ve Numericable kararlarıyla, önceki içtihadını değiştirmiş ve bu yazının konusu olan görüşlere karşı idari yargıda dava açılabileceğine hükmetmiştir[16]. Gerçekten, Fransız Danıştayı’na göre, ‘regülasyon otoriteleri tarafından kendilerine yüklenen görevler kapsamında benimsenen görüşler, tavsiyeler, uyarılar ve kanaat açıklamaları sadece genel ve zorlayıcı nitelik taşımaları veya bu otoritelerin daha sonra aykırılığı yaptırıma tabi tutabilecekleri bireysel talimatlar içermeleri halinde değil, aynı zamanda ekonomik sonuçlar da dahil olmak üzere önemli sonuçlar doğurmaları veya yöneldikleri kişilerin davranışlarını kayda değer derecede etkilemeyi hedeflemeleri halinde de iptal davasına konu olabileceklerdir.’[17]
Philips Blog Yazısı’nda bu değerlendirmeleri yaptıktan sonra, Fransız Danıştayı’nın iptal davasının kapsamını genişleten bu içtihat değişikliğini hukuk devleti bakımından olumlu bulduğumuzu söylemiş ve Fransız Danıştayı’nın anılan güncel içtihadının Türk hukukuna da sirayet etmesini umduğumuzu belirtmiştik. Philips Blog Yazısı’nı yayımladığımız tarihten itibaren henüz bir sene geçmeden, Danıştay 13. Dairesi’nin yazımıza konu olan kararının, Fransız Danıştayı’nın anılan içtihadının bir adım ötesine geçhmiş olduğunu görmenin bizi çok mutlu ettiğini ifade etmeliyiz.
Gerçekten, Fransız Danıştayı’nın, “regülasyon otoriteleri tarafından kendilerine yüklenen görevler kapsamında benimsenen görüşler, tavsiyeler, uyarılar ve kanaat açıklamaları sadece genel ve zorlayıcı nitelik taşımaları veya bu otoritelerin daha sonra aykırılığı yaptırıma tabi tutabilecekleri bireysel talimatlar içermeleri halinde değil, aynı zamanda ekonomik sonuçlar da dahil olmak üzere önemli sonuçlar doğurmaları veya yöneldikleri kişilerin davranışlarını kayda değer derecede etkilemeyi hedeflemeleri halinde de iptal davasına konu olabileceklerdir.” yönündeki içtihadına paralel olarak Danıştay 13. Dairesi, dava konusu görüşü, yaptırım tehdidi tespitinden önce, teşebbüslerin hukuki durumlarında değişiklik yapabilme gücünden ötürü icrai kabul etmiştir. Üstelik, Danıştay’ın önceki içtihadından farklı olarak, görüşe uyulmaması halinde Rekabet Kanunu uyarınca işlem yapılacağı uyarısını “açık bir yaptırım tehdidi” telakki etmiştir.
Bununla birlikte, bize göre, Danıştay 13. Dairesi’nin anılan kararını, Fransız Danıştayı’nın içtihadının bir adım ötesine geçiren esas husus ise, Dernek’e görüş gönderilmesi için Rekabet Kurumu Başkanlığı’nın görevlendirilmesine ilişkin Rekabet Kurulu kararının, icrai olmayan bir hazırlık işlemi değil, ayrılabilir işlemler kuramından hareketle icrai işlem niteliğinde olduğuna hükmedilmiş olmasıdır. İstinaf mercinin “hazırlık işlemi (veya hazırlayıcı işlem)” olarak kabul ettiği ve dolayısıyla iptal davasına konu edilebilir bulmadığı Rekabet Kurulu kararının, Danıştay 13. Dairesi tarafından “idari prosedür içinde bir sonraki işlem ile ortaya konulamayacak özellikteki birtakım sonuçları yaratma gücü bulunan (zincirden) ayrılabilir nitelikteki işlem”[18] olarak değerlendirildiği görülüyor. Keza “yer aldıkları idari süreç ve statülerden bağımsız olarak farklı birtakım hukuki sonuçlar yaratabilen işlemler, söz konusu statü ve süreçten ayrılarak iptal davasına konu oluşturabilirler.[19]”
Celal Erkut, zincir işlemleri, “belirli ve nihai bir sonucu doğurmak amacıyla birbirini takip eden ve tamamlayıcı bir dizi işlem” olarak tanımlamanın mümkün olduğunu ifade ediyor ve ayrılabilir işlemler kuramının, zincirin parçası durumundaki halka işlemler ile nihai işlem arasındaki hukuki bağın zayıf ve çözülebilir nitelikte olması halinde, bu işlemlerin zincirden koparılarak, bağımsız olarak iptal davasına konu yapılabileceği ilkesini getirdiğini belirtiyor.[20] Keza Ali Ulusoy’a göre, “zincir işlem … idarenin birbirini takip eden irade açıklamalarından oluşmaktadır (ve) … zincir işlemi oluşturan irade açıklamalarının her biri, yani zincirin her bir halkası, aynı zamanda bağımsız birer işlemdir.[21]” Bu doğrultuda, Danıştay 13. Dairesi’nin,, Rekabet Kurulu’nun Dernek’e görüş gönderilmesine yönelik Rekabet Kurumu Başkanlığı’na yetki veren kararını, Rekabet Kurumu Başkanlığı’nın nihai görüş işleminden, bağımsız bir idari işlem olarak kabul ettiğini anlıyoruz.
Danıştay 13. Dairesi’nin bu içtihadı benimsenirse, bu yöndeki Rekabet Kurulu kararları da görüş işlemlerinden bağımsız olarak iptal davasına konu yapılabilecektir. İstinaf mercinin Danıştay 13. Dairesi’nin bu kararına uyup uymayacağını bekleyip göreceğiz ancak yukarıda bahsettiğimiz tüm sonuçlarıyla, hukuk devleti ilkesi bakımından son derece olumlu bulduğumuz bu kararın idari yargıda yerleşik bir içtihat haline gelmesini umduğumuzu söylemeliyiz.
Yazımızın konusunu oluşturan Danıştay 13. Daire kararına buradan, Philips Blog Yazısı’na ise buradan ulaşabilirsiniz.
[1] Bige Açımuz, “İdarenin Esnek Hukuk İşlemlerinin Yargısal Denetime Konu Edilmesi: Fransız Hukuku Odaklı İnceleme”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 24, Sayı 2, Aralık 2018, ISSN 2146-0590, s. 556 ve dipnot not: 174.
[2] Ali D. Ulusoy, Yeni Türk İdare Hukuku, 4. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2021, s. 273.
[3] Bahtiyar Akyılmaz/Murat Sezginer/Cemil Kaya, Türk İdare Hukuku, 13. Baskı, Ankara, Savaş Yayınevi, Şubat 2021, s. 355.
[4] Bahtiyar Akyılmaz/Murat Sezginer/Cemil Kaya, Türk İdare Hukuku, 13. Baskı, Ankara, Savaş Yayınevi, Şubat 2021, s. 355.
[5] Bahtiyar Akyılmaz/Murat Sezginer/Cemil Kaya, Türk İdare Hukuku, 13. Baskı, Ankara, Savaş Yayınevi, Şubat 2021, s. 355.
[6] Bahtiyar Akyılmaz/Murat Sezginer/Cemil Kaya, Türk İdare Hukuku, 13. Baskı, Ankara, Savaş Yayınevi, Şubat 2021, s. 356.
[7] Onur Karahanoğulları, İdarenin Hukukla Kavranması: Yasallık ve İdari İşlemler (Yargı Kararlarına Dayalı Bir İnceleme), 3. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 2015, s. 420, 421.
[8] Bige Açımuz, “İdarenin Esnek Hukuk İşlemlerinin Yargısal Denetime Konu Edilmesi: Fransız Hukuku Odaklı İnceleme”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 24, Sayı 2, Aralık 2018, ISSN 2146-0590, s. 544. Anılan makaleye erişmek için linke tıklayınız: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/607528 (Erişim tarihi: 15.10.2021)
[9] Bige Açımuz, “İdarenin Esnek Hukuk İşlemlerinin Yargısal Denetime Konu Edilmesi: Fransız Hukuku Odaklı İnceleme”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 24, Sayı 2, Aralık 2018, ISSN 2146-0590, s. 544 ve dipnot no: 97.
[10] Ali D. Ulusoy, Yeni Türk İdare Hukuku, 3. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2020, s. 278.
[11] Ali D. Ulusoy, Yeni Türk İdare Hukuku, 3. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2020, s. 278.
[12] Onur Karahanoğulları, İdarenin Hukukla Kavranması: Yasallık ve İdari İşlemler (Yargı Kararlarına Dayalı Bir İnceleme), 3. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 2015, s. 307.
[13] Bige Açımuz, “İdarenin Esnek Hukuk İşlemlerinin Yargısal Denetime Konu Edilmesi: Fransız Hukuku Odaklı İnceleme”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 24, Sayı 2, Aralık 2018, ISSN 2146-0590, s. 556.
[14] Bige Açımuz, “İdarenin Esnek Hukuk İşlemlerinin Yargısal Denetime Konu Edilmesi: Fransız Hukuku Odaklı İnceleme”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 24, Sayı 2, Aralık 2018, ISSN 2146-0590, s. 556 ve dipnot not: 174.
[15] Bige Açımuz, “İdarenin Esnek Hukuk İşlemlerinin Yargısal Denetime Konu Edilmesi: Fransız Hukuku Odaklı İnceleme”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 24, Sayı 2, Aralık 2018, ISSN 2146-0590, s. 555.
[16] Bige Açımuz, “İdarenin Esnek Hukuk İşlemlerinin Yargısal Denetime Konu Edilmesi: Fransız Hukuku Odaklı İnceleme”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 24, Sayı 2, Aralık 2018, ISSN 2146-0590, s. 557.
[17] Bige Açımuz, “İdarenin Esnek Hukuk İşlemlerinin Yargısal Denetime Konu Edilmesi: Fransız Hukuku Odaklı İnceleme”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 24, Sayı 2, Aralık 2018, ISSN 2146-0590, s. 557.
[18] Celal Erkut, İptal Davasının Konusunu Oluşturma Bakımından İdari İşlemin Kimliği, Ankara, Danıştay Yayınları No: 51, 1990, s. 129.
[19] Celal Erkut, İptal Davasının Konusunu Oluşturma Bakımından İdari İşlemin Kimliği, Ankara, Danıştay Yayınları No: 51, 1990, s. 130.
[20] Celal Erkut, İptal Davasının Konusunu Oluşturma Bakımından İdari İşlemin Kimliği, Ankara, Danıştay Yayınları No: 51, 1990, s. 122, 123.
[21] Ali D. Ulusoy, Yeni Türk İdare Hukuku, 4. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınları, 2021, s. 358.