Armanç Canbeyli, Furkan Kaya
“Kötülüğün zaferi için gerekli olan tek şey, iyi insanların hiçbir şey yapmamasıdır.[1]”
Edmund Burke
Ticari hayatın küreselleşmesinin bir sonucu olarak rüşvet ve yolsuzlukla mücadele çabaları da uluslararası bir etiket kazandı. Özellikle birden fazla ülkede etki doğuran yolsuzluk eylemlerinin etkili biçimde soruşturulabilmesi için, Avrupa Birliği’nde olduğu gibi bölgesel iş birlikleri yapıldı. Ayrıca, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları sayesinde yolsuzluğun iş dünyasına doğrudan ve dolaylı maliyeti hakkında daha bütüncül ve küresel bir perspektif kazandık. Yolsuzlukla mücadeleyi sınır ötesi yaptırım kabiliyeti ile birleştiren en temel mevzuat örneği ise Amerika Birleşik Devletleri’nden (“ABD”) geldi. Yolsuzlukla mücadele konusundaki en tavizsiz mevzuatların başında gelen Yurtdışı Yolsuzlukla Mücadele Yasası – Foreign Corrupt Practices Act (“FCPA”), ABD ile temas noktası bulunan hemen hemen tüm iş ve işlemleri, dünyanın neresinde yapılırsa yapılsın denetleyip cezalandırabiliyor[2]. Bu denli geniş bir uygulama kapsamı ise beraberinde yüksek bir caydırıcılık getiriyor. Okyanusun bu tarafına geldiğimizde ise rüşvet ve yolsuzlukla mücadele konusunda başı çeken uygulamaların İngiltere, Fransa ve Almanya gibi etki sahibi ülkelerin mevzuatları olduğunu görüyoruz. Özellikle Birleşik Krallık Rüşvet Yasası – United Kingdom Bribery Act (“UKBA”) geniş uygulama alanı sayesinde caydırıcılık sağlamak açısından iyi bir örnek olarak ortaya çıkıyor. Elbette, OECD gibi uluslararası organizasyonlar da yolsuzlukla mücadele çalışmalarının küresel düzlemde bir standarda kavuşturulması açısından önemli rol oynuyor.
Örnek uygulamaları bu şekilde özetledikten sonra, Türkiye’deki mevzuat altyapısını mercek altına alabiliriz. Bu inceleme kapsamındaki en temel tespitlerimizin başında, ülkemizde yolsuzlukla mücadele konusunda merkezi bir mevzuat olmadığı geliyor. Bir başka değişle, ABD ve İngiltere örneklerinin aksine, yalnızca yolsuzluk ile mücadele konusunda çıkartılmış bir kanun bulunmadığı gibi, bu konudaki hukuki düzenlemeler de ağırlığı başta ceza hukukunun alanına girmek üzere farklı mevzuatlara dağılmış durumda.
Yine olumlu örneklerde dikkati çeken bir diğer konu da yolsuzlukla mücadelenin kamu sektörünün ötesine geçen bir konu olarak ele alınması ve özel sektörde yaşanabilecek usulsüzlüklerin de kapsama alınmasıdır. Ticaret hayatında yaşanan gelişmeler, ticari ilişkiler içerisinde eklemlenen yolsuzluk ağlarının da çalışma şekillerini değiştiriyor. Önceleri kamu ihaleleri ve kamusal yetkilerin suistimal edilmesi benzeri uygulamaların ağrılıkta olduğu yolsuzluk kavramı, bugün özel sektör ilişkilerini de kapsayan karma ve kompleks bir görünüme bürünüyor. Bu nedenle, mevzuatın güncellenmesi ve yolsuzluk eylemlerinin güncel durumuna karşılık verebilecek iyileştirmelerin yapılması etkin bir uygulama için önem kazanıyor.
Tüm eksiklikler ise ülkemizin yolsuzluk ile mücadele çabalarında atalete neden oluyor. Bugün geldiğimiz noktada ülkemiz, Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin Yolsuzluk Algı Endeksi (CPI) çalışmasının 2022 sonuçlarında geçen yıla göre 2 puan ve 5 sıra geri giderek 36 puanla 180 ülke arasında 101. sırada yer alıyor[3]. Bu sıralama ise Türkiye’yi Sri Lanka, Sırbistan, Peru, Panama, Kazakistan, Ekvator ve Arnavutluk gibi ülkelerle benzer bir değerlendirme grubuna dahil ediyor.
Yolsuzluğun ticaret hayatı üzerinde ağır bir yük oluşturduğu aşikâr. Fakat ortaya çıkan olumsuz etkiler bununla da sınırlı değil. Ekonominin küreselleşmesi ile ülkelerin gayrisafi milli hasılasının içerisinde uluslararası ticaretin ve yabancı yatırımların payı da artış gösteriyor. Yatırım kararlarını ve ticaret ağlarının oluşumunu etkileyen en temel kriterlerin başında ise yolsuzluk algısı geliyor. Yolsuzluk algısı yüksel olan ülkelerin kredi notları da düşüyor ve hukuki öngörülemezlik ticari yatırımların önünü kesiyor ve sermaye açığı bulunan bizim gibi ülkeler için en çok aranan doğrudan yabancı yatırımlar duruyor hatta çıkışlar oluyor. Burada yaşanan kaynak çıkışları ise ülkenin uluslararası rekabet gücünü düşürüyor ve gelişen ekonomiler arasında geriye düşmesine neden oluyor.
Kamu üzerinde de önemli bir etkiye sahip olan yolsuzluk, kaynakların etkinsiz kullanımına ve sosyal işlevler için gereken kaynakların erozyona uğramasına da neden oluyor. Buradaki kayıplar ise akut durumlarda toplumsal ihtiyaçların karşılanmasına ilişkin hareket kabiliyetini kısıtlayabiliyor. Dolayısıyla, yolsuzluk neticesinde hem kamuda hem de özel sektörde doğrudan veya dolaylı kaynak kayıpları yaşanıyor. Ayrıca, oluşan fırsat kayıpları neticesinde yansımalı bir etki ortaya çıkıyor ve uzun vadede ülke ekonomisinin gelişimine olumsuz etkide bulunuyor.
Tüm bu olumsuz etkilerin engellenmesi ve olası kayıpları azaltılması için atılması gereken adımların başında ise yine hukuki altyapının geliştirilmesi geliyor. Bu konuda bize ışık tutan ve yolsuzlukla mücadelede iyi örneklerden biri olan FCPA akla geliyor. Bu kapsamda gerek ülkemizde gerekse de yabancı ülkelerde yolsuzlukla mücadele konusunda hizmet veren hukukçular olarak mevcut yasal düzenlemeleri ele almanın ve FCPA örneği üzerinden olası gelişim noktalarının tartışılmasını faydalı buluyoruz.
1. FCPA Neden Getirildi?
Tarihte bir seyir yaptığımızda ABD’de yolsuzlukla mücadele yasalarının gelişiminde Watergate skandalının önemli bir rol oynadığını görüyoruz. ABD şirketlerinin yabancı yetkililere yaygın bir şekilde rüşvet verdiğinin ortaya çıkması üzerine aksiyon alan Kongre’nin, 1977 yılında FCPA isimli mevzuatı yürürlüğe koyduğunu görüyoruz. Yasanın uygulamaya girmesini takiben Kongre, ABD’li şirketlerin imajını zedeleyen, ABD şirketlerinin mali bütünlüğüne yönelik kamu güvenini erozyona uğratan ve piyasaların etkin işleyişini engelleyen kurumsal rüşvetin durdurulması açısından kritik eylemlerde bulunuyor[4]. Yolsuzluğun hem yurtiçinde hem de yurtdışında önemli maliyetler getirdiği, piyasada verimsizliğe, istikrarsızlığa, standartların altında ürünlere ve dürüst şirketler için adil olmayan bir oyun alanına yol açtığı da FCPA uygulama raporlarına yansıyan tespitler arasında yer almaktadır[5]. Bu kayıplar içerisinde yabancı iş ve işlemlerdeki yolsuzluğun da önemli bir payı olduğunu tespit eden ABD’li yasa koyucular, etkili bir rüşvet yasası çıkararak kayıpları en aza indirgemeyi ve şirketlerin yolsuzluk karşısında direnç göstermesinin teşvik edilmesi amaçlanmıştır.
2. Türkiye’de gelişime açık alanlar
Yukarıda belirttiğimiz üzere, ülkemizde yolsuzlukla mücadele konusunda olumlu uygulamalar bulunuyor. Fakat mevzuatın ve buna istinaden uygulamanın, küresel ticaretin gerekleri ile daha uyumlu bir düzeye taşınmasına ihtiyaç duyuluyor. Ülkemizdeki mevzuattın gelişime açık bölümleri ise aşağıdaki şekilde ele alınabilir:
- Yeknesak ve özel amaçlı bir düzenleme olmaması
- Tüzel kişilere yönelik doğrudan yaptırımların öngörülmemesi
- Özel sektörde rüşvet suçunun yetersizliği
- Özel bir düzenleyici otoritenin olmaması ve zayıf icra trendi
2.1. Yeknesak ve Özel Amaçlı Bir Düzenleme Olmaması
Yolsuzluk ve rüşvete ilişkin hukuki çerçeve incelendiğinde, Türkiye’de, ABD’nin FCPA’i, Birleşik Krallık’ın UK Bribery Act’i (“UKBA”), Fransa’nın SAPIN II’siya da Kanada gibi ülkelerin özel düzenlemelerinden farklı olarak yolsuzlukla mücadele alanında yeknesak ve özel amaçlı bir mevzuat bulunmuyor.
Mevzuatımızda rüşvet suçu Türk Ceza Kanunu’nda düzenleniyor. Bunun yanında ise Sermaye Piyasası Kanunu, Kamu İhale Kanunu, Bankacılık Kanunu, Vergi Usul Kanunu gibi kanunlarda dağınık olarak yer alan düzenlemeler mevcut. Öte yandan, Devlet Memurları Kanunu, Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu ve kamu görevlilerinin etik davranış ilkelerini düzenleyen mevzuat kapsamında da kamu görevlilerine ilişkin olarak yükümlülükler öngörülüyor.
Fakat dağınık bir mevzuatın elbette öngörülebilirlik açısından sorunlu yanları var. Zira hangi davranışın bu düzenlemeler kapsamında olduğunun tespiti zorlaşıyor, düzenlemelere uyum sağlama, eylemlerinin sonuçlarını değerlendirme gayretinde olan kişi ve şirketler için, uyum yolunu uzun, zorlu bir yol haline getiriyor. Gerçekten de DoJ ve SEC tarafından bu düzenlemelere uyum bakımından en kritik unsurlardan birisi olarak risk değerlendirmesi gösterilirken[6] bizdeki mevcut düzenleyici çerçevenin büyük bir zorluk getirdiği söylenebilir.
Dağınık durumda olmalarının yanı sıra mevcut düzenlemeler içerikleri bakımından da eksiklikler içeriyor. Bunların başlıcalarına baktığımızda:
- Türkiye’de şirket içi düzenlemeler yeterince kapsamlı bir biçimde düzenlenmiyor.
- İhbar yapılması (Whistleblowing) ve ihbarcıların korunmasına ilişkin düzenleme bulunmuyor.
- FCPA kapsamında bir şirketin suçlamaları kabul etmeden uzlaşmaya vararak bir uzlaşma bedeli ödemesi mümkünken, Türkiye’de şirketlerin doğrudan sorumluluğuna gidilmesinin de çok zor olması sebebiyle bu tarz mekanizmalar bulunmuyor.
- FCPA’in aksine, yabancı kamu görevlisine rüşvet verilmesine ilişkin olarak mevzuatta düzenleme bulunmuyor; bu husus Şeffaflık Örgütü ve Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (“GRECO“) tarafından şiddetle eleştiriliyor.
2.2. Tüzel Kişilere Yönelik Doğrudan Yaptırımların Öngörülmemesi
Yaptırımların muhataplarını incelediğimizde, FCPA’in kişi yönünden yetkisinin sınırları hem gerçek hem de tüzel kişileri kapsadığını görüyoruz. Benzer şekilde, UKBA’de de tüzel kişiler mevzuatın doğrudan muhatabı olarak sayılıyor. Hatta UKBA’de ayrıca, yalnızca ticari organizasyonlara (şirketler/ortaklıklar) özgü olarak ticari organizasyonların rüşveti engellememesi bir kurumsal suç (Corporate Offense) olarak düzenlenmiş durumda.
Türkiye’de ise rüşvet suçu Türk Ceza Kanunu kapsamında kovuşturulmakta ve suçun cezası olarak hapis cezası öngörülüyor. Diğer düzenlemelerde ise şirketlere yönelik doğrudan idari veya adli para cezaları ya da yaptırımlar düzenlenmiyor. Dolayısıyla tüzel kişilerin işlenen rüşvet suçu nedeniyle dolaylı menfaat sağlaması halinde rüşvet ilişkisine dahil oldukları kabul edilse dahi, tüzel kişilerde rüşvet eylemini gerçekleştiren yetkili kim ise rüşvet suçu nedeniyle o kişi cezalandırılıyor.
Tüzel kişiler bakımından uygulanabilecek tek yaptırım, gerçek kişinin fiilinden ötürü TCK madde 253 uyarınca güvenlik tedbirine hükmolunması olarak karşımıza çıkıyor. Bu da ancak şirketin rüşvetten elde ettiği gelirine el konması (müsadere) ya da ilgili şirket, bir kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunmaktaysa faaliyet izninin iptali şeklinde söz konusu olabiliyor. Dolayısıyla, maalesef ki mevzuatımızda tüzel kişilere yönelik özel bir ceza ya da yaptırım öngörülmüyor. Üstelik TCK’nın 60. maddesi uyarınca bu yaptırımlar da takdiri olarak uygulanıyor. Zira hakim güvenlik tedbirlerinin uygulanmasının işlenen fiile nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağına kanaat getirirse hiçbir tedbire hükmetmeme yönünde takdir hakkını kullanabiliyor.
Görüldüğü üzere FCPA ve UKBA’den farklı olarak Türkiye’de yaptırımın esas süjesi olarak karşımıza gerçek kişiler çıkıyor. Bu nedenle de şirketler/tüzel kişiler açısından düzenlemelerin caydırıcılık unsurunun düşük olduğu söylenebilir. Zira uluslararası uygulamalardan çoğunlukla tüzel kişilerin esasen bu sorunun ana aktörleri olduğunu görüyoruz.
2.3. Özel Sektörde Rüşvet Suçunun Yetersizliği
Rüşvetin yalnızca kamu ile sınırlı olmadığı, özel sektördeki paydaşlar arasında da rüşvet ilişkileri kurulduğundan bahisle, ABD ve Birleşik Krallık dahil birçok ülke artık özel sektörde rüşveti yasaklayan düzenlemeler yapıyor. Özel sektörde rüşvet suçu ile kastedilen ise bir özel gerçek kişinin, başka bir özel kişiye görevini gereği gibi yerine getirmemesi karşılığında kişisel bir menfaat elde etme imkânı sunması olarak tanımlanabilir[7].
Özel sektörde rüşvet ve yolsuzlukla ilgili düzenlemeler Türkiye’de kamu görevlisine ilişkin rüşvet suçuyla aynı rejim altında ve sınırlı bir çerçevede düzenleniyor. İlgili düzenleme Türk Ceza Kanunu’nun 252. maddesine 8. fıkra olarak yer alıyor[8]. Bu kapsamda, faaliyetleri sebebiyle kamusal bir değer yaratan bazı şirketler ve kurumlar ile halka açık anonim şirketler gibi pek çok kişinin menfaat sahibi olduğu kurumların temsilcileri, kamu görevlisi olup olmadığına bakılmaksızın görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması amacıyla doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat aldıkları durumlarda TCK madde 252/8 uyarınca cezalandırılabiliyor. Ancak bu şirketler ve kurumlar tahdidi olarak sayılıyor. GRECO bu kapsamda yaptığı değerlendirmede özel sektörde rüşvet suçunu işleyebilecek faillerin sayısının sınırlı olduğu ve düzenlemenin eksik olduğunu belirtiyor[9].
Yapılan araştırmalara göre ise özel sektörde rüşvet suçunun sınırlı da olsa ilk düzenlendiği tarihten bu yana ise özel sektörde rüşvet düzenlemesi ile ilgili nihayete eren kovuşturma yapıldığına ilişkin elle tutulur herhangi bir veri bulunmuyor[10].
2.4. Özel Bir Düzenleyici Otoritenin Olmaması ve Zayıf İcra Trendi
Söz konusu düzenlemeleri kim uyguluyor diye baktığımızda ise, FCPA bakımından uygulayıcı otorite ABD Adalet Bakanlığı (“DoJ”) ve Securities and Exchange Commission (“SEC”) olarak karşımıza çıkıyor. DoJ, Usulsüzlük (Fraud) birimi ve ABD savcıları eliyle FCPA’ın cezai yaptırıma tabi ihlallerini kovuşturuyor. SEC ise şirketlerin FCPA ile uyumluluğunu soruşturmakta, bünyesinde yer alan uzman FCPA birimi tarafından FCPA’in hukuki uygulamasını sağlamaktadır[11]. Benzer şekilde UKBA için düzenleyici otorite Nitelikli Dolandırıcılık Ofisi (Serious Fraud Office – “SFO”) olup, verilen hükümlerin icrası bakımından ise Kraliyet Savcılık Birimi (Crown Prosecution Service – “CPS”) sorumlu olarak yetkilendirilmiştir.
Türkiye’de ise yeknesak ve derli toplu bir düzenleme olmadığı gibi, rüşvet ve yolsuzlukla mücadele konusunda münhasıran faaliyet yürüten bir kurum ya da bir kurumun içerisinde teşkilatlanmış birim de bulunmamakta. Rüşvet suçu, cumhuriyet savcıları tarafından soruşturulmakta, kamu görevlilerinin faaliyetleri Kamu Görevlileri Etik Kurulu tarafından inceleniyor.
İcra trendi açısından baktığımızda ise, Başta FCPA olmak üzere, UKBA ve diğer rüşvetle mücadele mevzuatları oldukça etkili bir icra trendi gösterdiği söylenebilir. Oysa Türkiye’de yolsuzluk uygulamalarına karşı atılan adımlar kısıtlı ve uygulamalar az. Örneğin kamu görevlileri bakımından bakıldığında 2005 yılından 2020 yılına kadar Kamu Görevlileri Etik Kurulu’na toplamda sadece 2.476 başvuru yapılmış ve bunların 1.713’ü usule aykırılık nedeniyle reddedilmiştir. 634’sı incelemeye alınmış ve bu başvuruların yalnız 97’sinde etik ihlali kararı verildiği görülüyor[12].
Yabancılara rüşvet verilmesi bakımından ise Türkiye’nin, Şeffaflık Örgütü’nün Yolsuzluğun İhracı (Exporting Corruption) Raporu’na[13] göre yurt dışında rüşvet veren şirketlere karşı yalnızca 1 (bir) soruşturma başlattığı görülüyor. Neticesinde yaptırım uygulanan bir hukuki süreç ise bulunmuyor. Bu nedenle, bu yıl da Türkiye maalesef hukuki yaptırımları “az uygulayan/hiç uygulamayan” ülkeler kategorisinde yer alıyor.
3. Sonuç
Yukarıda da yazdıklarımızı göz önüne aldığımızda, ülke olarak yolsuzlukla mücadele ve rüşvete ilişkin mevzuatımızı geliştirmek üzere alınacak çok yolumuz olduğu görülüyor. Bu kapsamda, politika yapıcıların, özel sektördeki paydaşlarla bir araya gelerek, uluslararası arenadaki FCPA, UKBA gibi iyi uygulamaları da örnek alarak münhasıran bu konuya özgü bir düzenleme çıkarması gerektiği kanaatindeyiz. Daha sonra bir düzenleyici otoritenin teşkil edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Elbette, mevzuat sadece bir adım ve bu denli büyük ve önemli bir problemle mücadelede tek araç değil. Mevzuat çalışmalarının yanında, paydaşlarda yolsuzluk ve rüşvete ilişkin bir farkındalık yaratılması da önem taşıyor. Kültürel olarak ihbarcılık gibi konseptlerle çok yakın olmayan ülkemizde bir speak-up[14] kültürünün teşvik edilmesi de önem taşıyor.
[1] “The only thing necessary for the triumph of evil is for good men to do nothing.”
[2] Daha önce yolsuzlukla mücadeleye ilişkin kaleme aldığımız yazılarımız ile FCPA ve UKBA’ye ilişkin detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz:
Bora İkiler, Armanç Canbeyli, Yolsuzluğun Hukuki Boyutu Yazı Dizisi – I: Bu İşi Aramızda Çözsek Olmaz Mı? Konu ABD Yolsuzluk Yasaları (FCPA) ise Cevap Hayır https://www.rekabetregulasyon.com/yolsuzlugun-hukuki-boyutu-yazi-dizisi-i-bu-isi-aramizda-cozsek-olmaz-mi-konu-abd-yolsuzluk-yasalari-fcpa-ise-cevap-hayir/
Bora İkiler, Armanç Canbeyli, Hazar Başar, Yolsuzluğun Hukuki Boyutu Yazı Dizisi – II: FCPA’den Kaçarken UKBA’ya Tutulma! https://blog.lexpera.com.tr/yolsuzlugun-hukuki-boyutu-yazi-dizisi-ii-fcpaden-kacarken-ukbaya-tutulma/
[3] Bkz. https://www.transparency.org/en/cpi/2022
[4]SEC, “A Resource Guide to the U.S. Foreign Corrupt Practices Act”: Bkz. https://www.sec.gov/spotlight/fcpa/fcpa-resource-guide.pdf
[5]SEC, “A Resource Guide to the U.S. Foreign Corrupt Practices Act”: Bkz. https://www.sec.gov/spotlight/fcpa/fcpa-resource-guide.pdf
[6] The Ethics and Compliance Handbook: A Practical Guide From Leading Organizations (2008)
[7] Türk Hukukunda Özel Sektörde Rüşvet Suçu ve Bu Suçun Diğer Ülke Mevzuatları ile Karşılaştırmalı Analizi https://www.teid.org/wp-content/uploads/2022/04/TEiD-ozel-sektorde-rusvet-calismasi-PART-1.pdf
[8] “Madde 252 (8): Bu madde hükümleri;
a) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları,
b) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler,
c) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar,
d) Kamu yararına çalışan dernekler,
e) Kooperatifler,
f) Halka açık anonim şirketler,
adına hareket eden kişilere, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın, görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması amacıyla doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi; bu kişiler tarafından talep veya kabul edilmesi; bunlara aracılık edilmesi; bu ilişki dolayısıyla bir başkasına menfaat temin edilmesi halinde de uygulanır.”
[9]Bkz. Greco’nun 3. Değerlendirme Aşaması Raporu https://rm.coe.int/CoERMPublicCommonSearchServices/DisplayDCTMContent?documentId=09000016806c9be1
[10] Türk Hukukunda Özel Sektörde Rüşvet Suçu ve Bu Suçun Diğer Ülke Mevzuatları ile Karşılaştırmalı Analizi https://www.teid.org/wp-content/uploads/2022/04/TEiD-ozel-sektorde-rusvet-calismasi-PART-1.pdf
[11]SEC, “A Resource Guide to the U.S. Foreign Corrupt Practices Act”: Bkz. https://www.sec.gov/spotlight/fcpa/fcpa-resource-guide.pdf
[12] Bkz. https://www.etik.gov.tr/istatistiki-veriler/
[13] Bkz. https://images.transparencycdn.org/images/2022_Report-Full_Exporting-Corruption_EN.pdf
[14] Dile getirme / konuşma. Bir kurumun tüm paydaşlarının sadece şüphe içinde olsalar dahi yanlış olduğuna inandıkları bir durum veya eylemi kurum içinde yetkili makamlara sözlü ve/veya yazılı şekilde bildirmeleri. https://www.tice.org.tr/knowledge-center/intools/38567-2/