Emin Köksal & İrem Turgut
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Avrupa İklim Kanunu tasarısı üzerinde uzlaştı. Böylelikle, Yeşil Mutabakat’ta önerilen emisyon azaltım hedefleri yasal bir zemine kavuşmuş oldu. Bu kısa yazıda, hem AB ülkelerinin üzerinde uzlaştığı bu kanunun neleri öngördüğünü hem de Türkiye’de hazırlıkları devam eden iklim kanunu süreçlerinde gelinen noktayı değerlendirmeye çalışacağız.
Avrupa İklim Kanunu neyi amaçlıyor?
Üzerinde uzlaşıldığı haliyle Avrupa İklim Kanunu, Yeşil Mutabakat çerçevesinde sunulan söylemlerin yasal olarak bağlayıcı bir çerçeveye dönüşmesini hedefliyor. İşlevi açısından ise sera gazı emisyonlarının azaltılması ve çevre dostu teknolojilerin ortaya çıkması konusunda AB ülkelerinin birlikte harekete geçebilmesi için öngörülebilir, şeffaf ve hesap verilebilir bir ortamın oluşturulmasının zeminini hazırlıyor.
Somut hedefler açısından baktığımızda iklim kanununun ortaya koyduğu en kesin hedefin, 2050 yılı itibariyle net sıfır emisyon salınımı olduğunu görüyoruz. Bu hedefe ulaşmak için alınması gereken önlemler ve bunların izlenmesi, iklim kanununun esasını oluşturuyor. Bu süreçte, üye ülkelerin enerji dönüşümlerinin takip edilip raporlanmasının yanında bilimsel gelişmelerin de dikkat alınacağını anlıyoruz. Bu bağlamda bilimsel tavsiyeler sağlayacak Avrupa İklim Değişikliği Bilimsel Danışma Kurulu’nun kurulduğunu görmekteyiz.
AB net sıfır emisyon hedefine nasıl ulaşmayı öngörüyor?
2050 yılı için koyulan hedefe dair ilk durak, 2030 yılı. AB, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını 1990 yılındaki seviyesine göre en az yüzde 55 oranında azaltmayı planlıyor. Bu ara hedef iklim kanununda açıkça belirtilirken, önümüzdeki Haziran ayında yapılacak değerlendirmeler çerçevesinde bu oranın gerekli ölçüde revize edilmesi de planlar arasında yer alıyor. Taslak yasada yer almasına rağmen sera gazlarının tamamının 2050 yılından itibaren atmosferden çekilmesi hedefinin yasaya dahil edilmemesi ise eleştirileri beraberinde getirmekte.
2023 yılından başlayarak ise –Paris İklim Anlaşması’na paralel bir şekilde– emisyon azaltım hedeflerinin beşer yıllık aralıklar ile gözden geçirilmesi planlanıyor. Üye ülkelerin öngörülen hedeflere uyumunun ise Avrupa Komisyonu tarafından denetlenmesinin öngörüldüğünü görüyoruz. Uyum zorluğu yaşayan ülkelerin Komisyon’a detaylı açıklamalar sunması ve Komisyon’un tavsiyelerde bulunması da taslak içerisinde yer alıyor. Önümüzdeki günlerde, üzerinde uzlaşılan tasarının AB Parlamentosu ve AB Konseyi süreçlerinden geçerek yasalaşması bekleniyor.
Net sıfır emisyon hedefi AB ülkelerinde hayatı nasıl değiştirecek?
İddialı bir azaltım hedefi olan net sıfır emisyon seviyesine erişilmesi için AB vatandaşlarının, evlerin ısıtmasından kullandıkları ulaşım araçlarına kadar günlük hayatlarında pek çok değişikliğe şahit olabileceğini söyleyebiliriz.
Endüstrilerde ise –özellikle enerji üretimi, ulaşım ve tarımda– köklü bir dönüşümün gerçekleşmesi kaçınılmaz gibi duruyor. Özellikle yenilenebilir enerji, karbon depolama vb. teknolojilerde sağlanacak ilerlemeler sayesinde gerçekleşecek bu dönüşümün, ancak kamu kaynaklarına dayalı finansman mekanizmaları ile gerçekleşebileceğini tahmin ediliyor.
Peki, Türkiye’de iklim kanunu ne durumda?
Türkiye’nin küresel iklim değişikliği ile mücadele konusundaki konumunu –özellikle Paris İklim Anlaşması çerçevesinde– şu yazımızda değerlendirmiştik. Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı imzalayıp da henüz parlamentosunda onaylamayan birkaç ülke arasında yer alıyor. Yakın gelecekte de bu konuda bir ilerleme beklenmiyor. Zira, Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz hafta Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni başbakanı Biden liderliğinde yapılan iklim değişikliğine dair toplantıda –üstü kapalı bir şekilde– Paris Anlaşması’nın mevcut haliyle Türkiye için adil olmadığını ifade ettiğine şahit olduk.
Fakat, öte yandan, 2020 yılı itibariyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bir iklim kanunu tasarısı hazırlığı içerisinde olduğunu biliyoruz. Geçtiğimiz günlerde bakanlık yetkililerinin TBMM’de iklim değişikliği ile ilgili oluşturulan komisyona bu konuyu da içeren bir sunum yaptığını da gördük. Henüz sera gazı emisyon azaltımı konusunda hedeflerin belirlenmediğini bildiğimiz bu kanun taslağı hazırlığında 2030 yılına dair emisyon hedeflerinin olabileceğini tahmin ediyoruz.
Son olarak, Türkiye’nin bir sera gazı emisyonlarını azaltacak bir iklim rejimini benimsemesinin, küresel sorumluluklarının ötesinde, Yeşil Mutabakat kapsamında uygulanabilecek olası ticaret kısıtlamalarını da önleyebilme kapasitesine sahip olduğunu hatırlatalım. Bu konuya dair ayrıntılı değerlendirmemiz için blogdaki şu yazımıza göz atabilirsiniz.