Emin Köksal & Aysu Tanoğlu
Bitcoin vb. kripto paralar ile hayatımıza giren blokzinciri (blockchain) teknolojisi, akıllı kontratlar (smart contracts) vb. uygulamalar ile gelecekte hayatımıza daha da çok nüfuz edeceğe benziyor. Peki, doğası itibariyle merkeziyetçilikten uzak, dağıtık bir yapıya sahip olan blokzinciri ağlarının her zaman topluma fayda sağlayacağından emin olabilir miyiz? Zarar vermeye başladığında nasıl denetleyebiliriz? Blokzinciri teknolojisine yönelik nasıl bir hukuki anlayış geliştirmeliyiz?
Bu ve benzeri soruları soran bir kitap geçtiğimiz aylarda çıktı ve bu konu ile ilgilenen topluluklarda tartışılmaya başlandı. Daha önce bu blogda sizlere bilgisayımsal rekabet hukuku (computational antitrust) projesinden bahsetmiştik. Stanford Üniversitesi’nde bu projenin yaratıcısı olan Thibault Schrepel, Blockchain + Antitrust isimli bu kitabının yazarı.
Peşinen söyleyelim, kitap her ne kadar ilgi çekici bir konudan bahsetse de pek sürükleyici değil. Açık erişime sahip bu kitaba ücretsiz olarak erişebilirsiniz. Fakat okuması enerji, zaman ve bazen de sabır isteyen bu önemli kitabın temel argümanlarını sizler için burada kısaca özetleyelim istedik.
Schrepel’i bu kitabı yazamaya iten temel düşünce, rekabet hukukunun referans aldığı rekabetçi piyasalardaki merkeziyetçilikten uzak firma davranışları ile blokzinciri ağlarında dağıtık yapıda organize olan karar alıcılar arasındaki benzerlik. Schrepel, rekabet hukukunun yasalarla önlemeyi amaçladığı karar alma süreçlerindeki merkezileşmeyi, blokzincirinin teknoloji ile yaptığı fikrinden hareketle yola çıkıyor. Savaş Sanatı kitabının yazarı Sun Tzu’ya atıfla da “bir elin nesi var iki elin sesi var” diyerek, blokzinciri ve rekabet hukukun iş birliğinin toplum için faydalı olacağını savunuyor. Kitabın ismini de bu sebeple Blockchain + Antitrust olarak belirliyor.
Tabi uzaktan hoş gelen davulun sesi, işin içine girdikçe değişiyor. Blokzinciri ağlarının nasıl sofistike rekabet ihalelerine sebep olabileceği görülüyor. Örneğin, kamusal (kısıtlama olmaksızın herkesin katılabileceği) bir blokzinciri ağı oluşturulması rekabet hukuku açısından pek tehlikeli bulunmazken, özel (kimlerin erişebileceği konusunda kontrol imkânı tanıyan) blokzincirlerinin oluşumu koşullara bağlı olarak rekabet hukuku ihlali riski taşıyabiliyor. Schrepel bu sebeple “kokpitinde pilotu olan” bu tür blokzincirlerinin rekabet otoritelerinin radarında olması gerektiğini savunuyor.
Schrepel, blokzinciri ağlarını geleceğin danışıklık (collusion) süreçlerinin “yağmur ormanı” – yani daha önce görülememiş çeşitlilik ve alternatiflerle dolu bir ortam – olarak tanımlıyor. Şirketlerin akıllı kontratları danışıklığın etkinlik ve istikrarı için kullanması, bu risklerin ilk akla geleni. Örneğin, akıllı kontratlar sayesinde danışıklıktan cayan oyuncuların tespitinin olanaklı hale gelmesi bir karteli daha istikrarlı ve sürdürülebilir kılıyor. Schrepel, akıllı kontratlar söz konusu olduğunda, blokzincirinin kamusal veya özel olmasından bağımsız olarak, rekabet otoritelerinin tetikte olması gerektiğini belirtiyor.
Ancak, tekelleşme gibi tek taraflı davranışlar söz konusu olduğunda ise, özel blokzincirlerindeki eşik bekçilerinin (gatekeepers) rekabet karşıtı davranışları kolaylaştırması daha olası hale geliyor. Schrepel bu noktada – kamusal ağları tam olarak soyutlamadan – blokzinciri ağının yapısını etkileyecek şekilde, katılımcı sayısının sınırlanması ya da var olan katılımcıların bertaraf edilmesine dikkat çekiyor. Blokzinciri teknolojisinin olgunlaşmasının zamanla bu tür suni merkezileşme eğilimlerine sebep olabileceğini söyleyerek, otoriteleri bu konuda uyanık olmaya davet ediyor.
Kitapta Schrepel’in dikkat çektiği bir diğer konu, blokzincirlerinin birleşmesi (chainmergers) yoluyla oluşabilecek yoğunlaşmalar. Schrepel, bir ağın ele geçirilmesini ya da birtakım rüşvetler (bribery attack) karşılığında katılımcıların diğer bir ağa geçmesini teknik yoğunlaşmalar olarak niteliyor. Her ne kadar bunların bir bildirme tabi olması söz konusu olmasa da otoritelerin bu gibi gelişmeleri göz ardı etmemesinin önemini vurguluyor. Karşılıklı anlaşarak blokzinciri ağlarının birleşmesinde ise halihazırda var olan yoğunlaşma önlemlerinin daha ileri analizlerle desteklenerek kullanılabileceğine dikkat çekiyor.
Kitabın sonlarına geldikçe, daha pozitif bir yaklaşımla, rekabet otoritelerinin blokzinciri teknolojilerini değerlendirmelerinde ve pazarları izlemekte nasıl kullanabileceklerinden de bahsediyor, Schrepel. Fakat, bazen düşman bazen dost olan blokzinciri teknolojisi için rekabet hukukunun ötesinde bir “teknoloji ve hukuk” yaklaşımının benimsenmesi gerektiği görülüyor. Bu kapsamda Schrepel, otoritelerin yapıcı ve kapsayıcı bir ajanda oluşturmasının iyi bir başlangıç olacağını savunuyor.