Emin Köksal & Mehmet Salan
Çimentonun homojen bir ürün olması ve sektörün oligopolistik yapısı nedeniyle, rekabet otoriteleri çimento sektörünü yakından izliyor ve sık sık da incelemeler başlatıyor. Bu incelemelerin çoğu yatay nitelikte bölge paylaşımı veya fiyat anlaşmaları iddialarına dayalı olduğundan, genelde deliler üzerinden hukuki değerlendirmelerin yapıldığını görüyoruz. İktisadi analizlerinse daha çok uyumlu eylem iddiaları ön plana çıktığında kullanıldığına şahit oluyoruz. Oysa, iddialar bölge paylaşımı veya fiyat anlaşmalarına dair de olsa, sağlıklı bir inceleme yapılabilmesi için iktisadi analizlere hala büyük rol düşüyor. Bu yazıda, çimento sektörü özelindeki incelemelerde ilgili coğrafi pazar tanımı yapılırken kullanılabilecek sanayi iktisadı literatüründeki Hotelling modeline dayalı alternatif bir yöntem öneriyoruz.
İlgili Pazar tanımı ve çimento sektörü incelemeleri için coğrafi pazar tanımının önemi
İlgili pazar tanımı ile bir rekabet incelemesinin sonraki safhaları için iki eksende – ürün ve coğrafya – pazarın sınırları belirlenmektedir. Metodolojik açıdan pazar tanımı, pazardaki etkileşimin karmaşıklığını azaltan bir araç̧ olarak düşünülebilir. Bir başka ifadeyle, doğru bir pazar tanımı, incelenen pazarı ürün ve coğrafi sınırlar açısından uygun bir şekilde izole etmektedir. Fakat, dar bir pazar tanımı rekabetçi baskı uygulayan ürün ve coğrafyaları ihmal ederken, geniş̧ bir pazar tanımı da rekabete aykırı davranışların doğru bir şekilde belirlenmesini engellemektedir. Bu çerçevede ilgili pazarın tanımlanması sadece benzer nitelikteki ürünlerin gruplandırılması ve belli bir coğrafyadaki piyasa etkileşiminin değerlendirilmesinden ibaret değildir. İlgili pazarın tanımlanması esasen, birbirleri üzerinde rekabetçi baskı yaratan ürünlerin ve coğrafi alanların tespit edilmesine dair bir süreçtir.
Çimentonun görece düşük değeri ve yüksek ağırlığı, taşıma maliyetlerini fiyatlar üzerinde belirleyici hale getirip tüketim alanını sınırlayarak, bölgesel pazar tanımı yapılmasını gerekli kılmaktadır. Ancak bu tanımlamanın belli bir metodoloji etrafında ve tutarlılık gözeterek yapılması şarttır. Aksi halde, rekabetçi baskı yaratmayan rakiplerin dahil edilmesi veya rekabetçi baskı yaratan rakiplerin göz ardı edilmesi gibi durumlar yaşanabilecektir. Bu da inceleme sonucu alınacak karar için Tip-I veya Tip II hata riskini arttıran bir etkiye sahip olacaktır.
Çimento sektörü incelemelerinde kullanılan pazar tanımı yöntemleri
Gerek Rekabet Kurulu gerekse Avrupa Komisyonu karalarına bakıldığında mesafe testinin ilgili coğrafi pazarın tanımlanmasında standart olarak kullanıldığını görüyoruz. “250 km testi” olarak da bilinen bu testte, teşebbüsün tesisinin bulunduğu alanın kuş uçuşu 250 km’lik yarıçaptaki dairesel alan, rekabetçi baskı yaratılabilecek coğrafi pazar olarak kabul edilmektedir. Mesafe testi, genelde Avrupa Komisyonu kararlarında standart olarak kullanılan 150 km ve/veya 250 km yarı çaplı alanda teşebbüslerin geçmiş satışlarının sırasıyla %70 ve %90’ını gerçekleştirildiği tahminine dayanmaktadır. Bu değerlendirmede satışların %70’inin ve %90’ının yapıldığı sınır (range) değerlerin dışında, ortanca (median) ve ortalama (average) değerlerine de bakılmakta, bu değerler gerçek yol değerlerine göre de düzeltilmektedir.
Rekabet Kurumu’nun çimento sektörü ile neredeyse kuruluşundan bu yana devam eden mesaisi, kendi yöntemlerini de ortaya koymaya fırsat tanımıştır. Rekabet Kurulu’nun 2007 ve 2009 yılındaki çimento sektörüne yönelik kararlarında geliştirdiği “%10 testi” bunlardan biridir. Bu testte çimento satışlarının il bazında ayrıştırılarak, bir teşebbüsün o ile yaptığı satışların tüketim içerisindeki payının en az %10’unu oluşturması durumunda satış yapılan il ilgili coğrafi pazara dahil edilmektedir. Bu testte %10’luk satışın rekabetçi baskı yaratabilecek bir eşik pazar payı olduğu varsayımından hareket edilmektedir.
Biz ne öneriyoruz?
Türkiye gibi genel ekonomik durum kadar üretim ve taşıma maliyetlerinin de çok hızlı değiştiği başka bir ülke göstermek pek de mümkün değil. İnşaat sektörünün ekonomideki belirleyici rolü de düşünüldüğünde, 250 km gibi sabit eşiklerin ve %10 gibi sabit oranların çimento sektörüne yönelik incelemelerde işlevsiz kalabileceği ve Tip I ya da Tip II hata riskini artıracağını düşünüyoruz. Bu sebeple daha genel ve esnek bir yönetimin kullanılmasını öneriyoruz.
Teşebbüslerin birbirleri üzerinde yaratabileceği rekabetçi baskıyı teorik temelleri de olan somut bir model üzerinden analiz etmek amacıyla, sanayi iktisadı ders kitaplarında da standart olarak sunulan Hotelling konum modelinden faydalanılabileceğini savunuyoruz. Bu model – çok farklı uygulamaları olsa da – temel olarak, farklı konumlardaki satıcıların müşterileri için ulaştırma maliyetlerinin söz konusu olduğu mekânsal bir fiyat rekabeti ortamını tarif etmektedir. Bu açıdan, çimento sektöründeki incelemelerde ilgili coğrafi pazar tanımı için kullanılmaya çok uygundur.
Şekil 1’de hipotetik olarak sunulan bir örnek çerçevesinde Hotelling modeline göre, iki çimento teşebbüsünün (A Çimento ve B Çimento) üretim tesisleri ve temsili yerleşim yerleri (X, Y ve Z şehirleri) konumlandırılmıştır. Başlangıç olarak, 250 km ekonomik olarak karlı olabilecek azami mesafe olarak kabul edilip, müşterilerin çimentoya verdikleri değere göre oluşan fiyata göre de karlılık göstergeleri (marjlar) ifade edilmiştir. Örnek olarak, üretim maliyetlerinin benzer olduğu ve ürünün taşınmasıyla maliyetlerin arttığı bir durumda, X Şehri için A Çimento’nun ve B Çimento’nun temsili marjları gösterilmiştir. Bu çerçevede 250 km’lik mesafe içinde bulunan X, Y ve Z şehirleri, her iki teşebbüsün de birbirleri üzerinde – marjları ölçüsünde – rekabetçi baskı uygulayabildiği aynı ilgili coğrafi pazar içerisinde değerlendirilebilecektir.
Şekil 1 – Hotelling konum modeline uyarlanmış bir örnek
Fakat, Türkiye gibi ham madde ve enerji konusunda büyük oranda dışa bağımlı ve sık sık döviz kuru şoku yaşayan bir ülkede, durağan başlangıç koşullarına göre bir analiz yapılması isabetli olmayacaktır. Özellikle enerji fiyatlarının çimento için gerek üretim gerekse taşıma maliyetleri içindeki payı düşünüldüğünde, teşebbüslerin hitap ettiği coğrafi alanların daralması beklenecektir. Şekil 2’de görselleştirmeye çalıştığımız böyle bir durumda, teşebbüsler için ekonomik olarak karlı olabilecek azami mesafeler kısalarak ve coğrafi pazar tanımı değişmek durumunda kalacaktır. Buna göre, X ve Y şehirleri sadece A Çimento için tanımlanacak ilgili coğrafi pazarda kalırken, Z şehri ise B Çimento için tanımlanacak ilgili coğrafi pazarda yer alacaktır. Bu da A Çimento ve B Çimento için birbirleri üzerinde rekabetçi baskı kuracak ortak bir coğrafi pazar olmadığına işaret edecektir.
Şekil 2 – Maliyet artışlarının Hotelling konum modeline göre uyarlanması
Hotelling modeline dayalı bir yöntemin potansiyeli
İlgili coğrafi pazar tanımlamalarında rekabet otoritelerinin, maliyet artışlarından bağımsız bir şekilde sabit mesafe testlerini kullanmasının, Türkiye gibi değişken ekonomik koşullara sahip bir ülkede çok da geçerli olmadığını söyleyebiliriz. Peki Hotelling modeline dayalı bir yöntem bu değişken ekonomik koşulları dikkate alan bir analiz sunabilir mi? Bizce, evet! Hatta, sadece değişen maliyetlere değil, deprem sonrası yeniden yapılanma ile çimentoya olan ihtiyacın (grafikler de ifade edilen haliyle “Müşteri için ürünün değeri”) değişeceği bir ekonomik ortamda bu modeli baz alan bir pazar tanımı anlayışının daha isabetli sonuçlar doğuracağını düşünüyoruz.