Deprem, dünya genelinde hem en yıkıcı doğal afet türlerinden biri hem de sonrasında ortaya çıkan karmaşık birtakım hukuki ve ekonomik sorunların kaynağı olarak kabul edilmekte. Yüzyıllardır toplumların yaşam biçimlerini etkileyen bu olgu; can kaybı, fiziksel ve ekonomik zararlara sebep olması dolayısıyla hukuki düzenlemeleri de büyük bir değişim ve dönüşüm sürecine itmiştir.
Yazımızda Türkiye gibi yüksek deprem riski ile karşı karşıya olan, Japonya, Şili, Amerika Birleşik Devletleri (“ABD”), Avrupa Birliği (“AB”) ve Meksika gibi farklı kıta ve ülkelerin deprem düzenlemelerini ve önleyici tedbirlerini inceleyeceğiz. Deprem, her ülkede farklı bir tehdit seviyesine sahip olmasına rağmen, bahsi geçen ülkelerin deneyimleri ve düzenlemeleri, uluslararası alanda deprem riski yönetimi konusundaki çabaları zenginleştirecek önemli örnekler sunmaktadır.
Bu ülkelerin tercih ettikleri düzenleyici yaklaşımlar ve yürürlüğe koydukları etkili önleyici tedbirler, depremin yol açtığı yıkımı en aza indirme konusunda somut sonuçlar elde etmelerini sağlamıştır. Yazımız, deprem riski yönetiminde hukuki düzenlemelerin ve tedbirlerin kritik rolünü vurgulayarak, Türkiye gibi deprem bölgesi olan diğer ülkeler için bir rehber oluşturmayı amaçlamaktadır.
Japonya
Dünyada deprem denilince ilk akla gelen ülkelerden biri olan Japonya’da gerçekleşen depremler incelendiğinde, yıkılan yapıların %76 gibi bir oranda büyük çoğunluğunun 1981 yılı öncesi standartlara göre inşa edilmiş binalar olduğu (“Kyu-taishin”), öte yandan 1981 yılı sonrası yapıların (“Shin-taishin”) yalnızca %3’ünün yıkıldığı gözlemlenmiştir. 1971 ve 1981’de gözden geçirilen düzenlemeler, Japonların bina kalite güvencesi yaklaşımının etkinliğini ve bina yönetmeliğinin uygulanması, uyumluluğunun desteklenmesi ve yürütülmesinde yüksek düzeyde başarı elde edildiğini göstermektedir.
Bir asır boyunca Japonya, birbirini izleyen depremlere, sosyoekonomik ve demografik değişikliklere yanıt olarak binalara yönelik yasal düzenlemelerini kademeli olarak değiştirerek bina güvenliğini artırmaya çalışmıştır. Bugün, depremlere ve diğer doğal afetlere yüksek oranda maruz kalmasına rağmen Japonya, dünyanın en güvenli ve afetlere en dayanıklı yapılarına sahiptir[1].
Japonya’da temel olarak yapı denetim sistemi 1950 yılında yürürlüğe giren “Bina Standartları Kanunu” ve bu kanuna bağlı olarak İmar Bakanlığı tarafından çıkarılan “Bina Kanunu Uygulama Yönetmeliği ve Uygulama Talimatı” ile düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerle birlikte depreme dayanıklı yapı inşaatı ülke çapında uygulanmaya başlamıştır. Daha sonra özellikle 1971 ve 1981 yıllarında yaşanan depremlerdeki ihtiyaçlara paralel olarak daha sıkı düzenlemelerle güncellemeler yapılmıştır.
Japonya’daki deprem düzenlemelerine göre içinde insanların yaşayacağı bir binanın projelendirilmesi ve deprem performansının belirlenmesi için gereken hesaplamaları sadece kençikuşi adı verilen mimarlar yapabilmektedir. İnşaat mühendisleri ise yollar, tüneller, barajlar gibi büyük altyapı projelerinde hesaplamalar yapabilse de asıl sorumlu yine mimarlardır. Bina sahibinin belirlediği inşaatı yapacak olanlar da bu hesaplamalara ve Bina Standartları Kanunu’na harfiyen uymak zorundadır. İnşaatın başlamasıyla birlikte ise yapı denetimden sorumlu kişiler hiçbir şekilde müsamaha göstermeden aralıklarla yapının şartname ve standartlara uygun yapıldığını denetlemekle yükümlüdür[2].
Yapı denetiminde esas olarak yerel yönetimler yetkilidir. Bu bakımdan projelerin uygun olup olmadığının kontrolü ve yapım aşamasında gerekli denetimin yapılabilmesi için yerel yönetim bünyesinde yeterli sayıda mühendis ve mimar bulundurulmak zorundadır. Söz konusu mimar ve mühendisler, İmar Bakanlığı tarafından yapılan sınavda başarılı olan “Bina Yetkilisi” unvanına sahip kişilerdir. Bina yapım süreci ise, mal sahipleri tarafından bulunan, İmar Bakanlığı tarafından sertifikalı ve bu sertifika ile Yetkin Mühendisliği belirlenmiş kişilerce yürütülmektedir. Yapı denetimlerini gerçekleştiren inşaat mühendisi ve mimarların yanı sıra, kamu adına denetim faaliyetini yürüten teknik elemanlar bulunmaktadır. Bu bağlamda teknik eleman olarak faaliyet göstermek isteyenlerin Arazi, Altyapı, Ulaştırma ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen eğitimleri tamamlamaları gerekmektedir[3]. Söz konusu eğitimler görev tanımlarına göre değişmekte ve farklı yapıları denetleyecek teknik elemanların farklı eğitimlere tabi olmaları söz konusu olmakta, denetçilik faaliyetleri yapı tipleri ve yapım metotlarına göre farklılık göstermektedir.
Japonya’da yapı denetiminde görev alanların sorumluluğu da ayrıca düzenlenmiştir. Buna göre, yapının ana unsurlarından kaynaklanan hasarlara karşı sorumluluk süresi 10 yıldır. Yüklenici firmalar, basit yapılar için 5 yıl, çelik ve betonarme yapılar için ise 10 yıl süre ile sorumludur. Yapımı tamamlanan binalara yapı kullanma izni yerel yönetimler tarafından verilmektedir[4]. Japonya’da ayrıca yapı sigortası zorunluluğu bulunmaktadır. 2000 yılında getirilen düzenlemeyle birlikte yeni yapılan evlerin hasara karşı 10 yıllık garantisi olmak zorundadır. 2005 yılında yaşanan sahte depreme dayanıklılık verileri skandalı[5] üzerine 2006 yılında daha sıkı denetimlerin yapılması düzenlenmiş olup belli bir yüksekliğin üzerindeki binalar incelemeye tabi tutulmaya başlanmıştır. Bu kapsamda, 3 kattan fazla kata sahip apartmanlar inşaat süreci devam ederken denetlenmektedir.
Depreme yönelik yukarıda belirtilen düzenlemelere ek olarak, Japonya’daki meslek etiği ve ağır cezai yaptırımların bulunması denetim sisteminin aksamadan yürümesini ve böylece Japonya’nın deprem konusunda örnek alınması gereken ülkelerin başında gelmesini sağlamaktadır.
Şili
1960 yılında 9,5 şiddetinde dünya tarihine geçen en şiddetli depremlerden birinin gerçekleştiği Şili’de yürürlüğe giren katı anti-sismik bina regülasyonları sonrası gerçekleşen depremlerde can kaybı sayısı ve hasar oranı büyük oranda azalmıştır.
2010 yılında, bina yönetmeliklerinin varlığı ve uygulanması Şili’deki deprem hasarının sınırlandırılmasına yardımcı olmuş, aynı yıl meydana gelen ve 230.000’den fazla kişinin ölümüne neden olan Haiti depreminden 500 kat daha büyük olmasına rağmen, Şili depreminde 1.000’den az kişi hayatını kaybetmiştir[6]. Bununla birlikte; 2010 yılında 8.8 şiddetinde gerçekleşen Maule Depremi sonrası verilen 500’den fazla can kaybı ve uğranılan zarar, bu düzenlemelerin uygulamasının daha sıkı gözden geçirilmesine sebep olmuştur. Bu depremde farklı bölgelerin başkent Santiago’daki yetkililerle iletişim kurma imkanlarının olmaması, hükümetin iletişim ağındaki fay hatlarını ortaya çıkarmıştır ve buna ilişkin düzenlemelerin gözden geçirilmesini sağlamıştır. 2010 yılındaki depremden alınan bir diğer önemli ders ise, sağlam bina yapmanın yeterli olmadığı, düzenlemelerle toprak yapısının da sınıflandırılması ve buna göre bina inşaatının yapılması gerektiği yönünde olmuştur.
2015 yılında ise, Şili’de 8.2 büyüklüğünde meydana gelen depreme rağmen, getirilen sıkı düzenlemeler ile altyapıya ve afete hazırlığa yapılan yatırımların artması, depremin nispeten düşük can kaybıyla sonuçlanmasını sağlamıştır[7]. 2010 yılından sonra yaşanan en büyük deprem olan 2015 tarihli depremde, halkı uyarmak için deprem bölgelerinde yüksek sesli siren içeren yeni bir uyarı sistemi kullanılmıştır. Ayrıca, insanlar hızlı bir şekilde evlerinden çıkarılmış, hızlı organize olan ambulanslardan, itfaiyecilerden ve polisten oluşan bir konvoy tahliyeyi hızlandırmıştır. Depremden sonra gerçekleşmesi beklenen tsunamiye karşı ise cep telefonları aracılığıyla, insanları kıyı bölgelerini terk etmeye çağıran bir dizi tsunami uyarı mesajı ile iletişim sağlanmıştır.
Şili’nin mevcut yapı düzenlemeleri, tüm yeni binaların 9,0 büyüklüğündeki bir depreme dayanabilmesini gerektirmektedir. Buna göre, binada çatlak oluşabilir, bina eğilebilir ve hatta gelecekte kullanıma uygun olmadığı ilan edilebilir; ancak bina çökmemelidir. Şili’de yaşanan büyük şiddetteki depremlerde can kaybının düşük seviyede tutulabilmesinin ve çok katlı binaların çökmemesinin en önemli faktörü olarak, inşaat yönetmeliklerinin mevcudiyetinin değil, bunların Şili genelinde istikrarlı bir şekilde uygulanıyor olması gösterilmektedir. Yetkililer, düzenlemelerin sıkı bir şekilde uygulanmasını, binaların tasarımını ve inşaatını fiilen denetleyen ve onaylayan yerel belediye yönetimlerinin kapasitesine ve titizliğine bağlamaktadır.
Bunun yanı sıra, Şili halkı acil durumlarda hükümetin yetkileri konusunda düzenli olarak bilinçlendirilmektedir. Bu kapsamda devlet tarafından yağmayı önlemek için birliklerin konuşlandırabildiği ve yardımların etkilenen bölgelere çok daha hızlı bir şekilde ulaştırılabileceği bir sistem getirilmiştir. Bu durumun sivil halk ve silahlı kuvvetler arasında saygılı bir ilişki ve diyalog ile sonuçlandığı değerlendirilmektedir[8].
Uzun yıllardır ülkenin dört bir yanındaki yerel gruplar afete hazırlık planlarını öğrenmekte, sayısız deprem tatbikatı yapılmakta ve tahliye yolları defalarca gözden geçirilmektedir. Dolayısıyla, Şili’de depremden kaynaklı kayıpların ciddi ölçüde düşmesinin sebebi yalnızca depreme yönelik sıkı düzenlemelerin uygulanması ve denetime önem verilmesi değil, aynı zamanda halkın depreme ilişkin bilinçlendirilmesi ve deprem anında nasıl koordinasyon sağlanacağının belirlenmesi olmuştur.
Amerika Birleşik Devletleri
ABD sık deprem görülen bir ülke olmamasına rağmen, özellikle İstanbul bakımından ciddi bir afet olarak beklenen büyük Marmara depremi gibi San Andreas Fayı’ndan kaynaklı Amerika’da da beklenen bir California depremi tehdidi bulunmaktadır. ABD’nin batısında depreme yatkın bölgelerde yer alan eyaletler, büyük bir depremde ölüm sayısını önemli ölçüde azaltmak için birkaç önemli adım atmaktadır. California’da katı bina yönetmelikleri sıkı bir şekilde uygulanmaktadır. Bu kurallar, yaygın olarak ölüme neden olan bina çökmesi vakalarını azaltmayı amaçlamaktadır. Ayrıca eyaletler, eski binaların depremde yıkılma olasılığını azaltacak şekilde güçlendirilmesi için çaba sarf etmektedir. Her ne kadar bu binalar depremden sonra kullanılamaz hale gelebilecek olsa da amaç, binaların içindeki insanların üzerine çökmemesini sağlamaktır. Bunun yanı sıra, Batı ABD’de deprem sarsıntısı başlamadan önce insanlara ve kilit altyapıya birkaç saniyelik uyarı sağlayan ve böylece koruyucu önlemler almalarını sağlayan bir deprem erken uyarı sistemi bulunmaktadır[9]. Böylece, Japonya’da olduğu gibi ABD’de de deprem vurmadan önce insanları uyaran erken uyarı sistemleri bu bölgelerde yerleşik kişileri depremlerden en az 15 saniye önce uyarılabilmektedir.
Öte yandan, ABD’de yapı denetimi, mesleki ahlak kuralları, karşılıklı güven ve vicdan muhasebesine dayalı bir yaklaşımı benimsemektedir. Bu süreçte, yapı geliştirme şirketleri, tasarım grupları, denetim büroları, sigorta şirketleri ve kent yönetimleri sıkı bir iş birliği içine girmektedir. İnşaat projeleri için edinmesi oldukça güç olan “Profesyonel Mühendislik PE” unvanı gerekmektedir. Ayrıca, 150 metrekareyi aşan yapılarda bir sorumlu kişi bulundurulmalıdır. Sigorta, yasal bir zorunluluk olmamasına rağmen, yapıların büyük bir kısmı tarafından tercih edilmektedir ve müteahhitler, taşeronlar, mühendisler ve mimarlar gibi denetim mühendisleri, mesleki sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır. Bu sigorta iş sırasında meydana gelebilecek zararları ve işin kalitesiz olmasından kaynaklanabilecek zararları kapsamaktadır[10].
ABD’de bir yapının mevcut düzenlemelere uygunluğunun sağlanması için olası bir depremde %90 ihtimalle yıkılmayacak şekilde inşa edilmesi gerekmektedir. Ancak pek çok uzman bunun yeterli olmadığına inanmaktadır. Düzenleme ve denetimlere rağmen, ABD’nin depreme karşı aldığı önlemlerin yetersiz olduğunu ifade edenler, hassas binalara yönelik riskin etkili bir şekilde azaltılmasının, yalnızca yerel (şehir, ilçe veya eyalet) yönetmeliklerle zorunlu hale getirilebileceğini veya kolaylaştırılabilecek yaygın güçlendirme önlemleri gerektireceğini savunmaktadır. Özellikle San Francisco’da gerçekleşmesi beklenen deprem düşünüldüğünde, yasanın amacının sadece tek tek binaları değil, su sistemlerini, elektrik şebekelerini ve cep telefonu şebekelerini güçlendirerek şehirlerin hayatta kalmasını sağlamak olması gerektiği de belirtilmektedir[11]. Depreme yönelik ABD’de dile getirilen eleştirilerin, Türkiye’de de depreme yönelik alınması gereken önlemler ve mevcut düzenlemeler kapsamında dikkate alınması gerekmektedir.
Avrupa Birliği
Avrupa’da yüksek sismik tehlike, eskiyen altyapı, nüfusun ve varlıkların yüksek riskli bölgelerde yoğunlaşması nedeniyle deprem riski Akdeniz ve Balkan bölgelerinde en yüksek seviyededir. Altyapılara verilen zararı azaltmak ve insan hayatını kurtarmak amacıyla, sismik bölgelerdeki yapıların tasarımı konusunda rehberlik sağlamak üzere AB tarafından Eurocode‘lar oluşturulmuştur[12].
Eurocode’lar, inşaat sektöründe güvenliğin artırılmasına yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda, söz konusu AB düzenlemeleri binaların ve diğer inşaat mühendisliği işleri ile inşaat malzemelerinin tasarımı için ortak teknik kurallar sağlayan ulusal standartların yerini almaktadır. Bu sebeple Eurocode’lar, kamu sözleşmelerinde teknik şartnameler için tavsiye edilen referanslardır[13]. Ayrıca Eurocode düzenlemeleri ile Avrupa’da inşaat sektöründe daha tek tip güvenlik seviyelerine ulaşılması amaçlanmaktadır.
Özellikle EN 1998 Eurocode 8, sismik bölgelerdeki binaların ve diğer inşaat mühendisliği işlerinin tasarımı ve inşası için düzenlenmiş olup amacı, deprem durumunda insan hayatının korunması, hasarın sınırlı olması ve sivil koruma için önemli yapıların işler durumda kalmasını sağlamaktır[14].
AB’de yapı denetimine deprem ve başkaca doğal afetlerle mücadele noktasında oldukça önem atfedildiği görülmektedir. 2018 yılında AB Resmî Gazetesi’nde yayımlanan Avrupa Bölgeler Komitesi’nin Görüş’ünde[15] geçmişte yaşanan depremlerde tecrübe edilen kayıpların önemli bir bölümünün depremin büyüklüğünden ziyade, binaların zayıflığı ve toplumun hazırlıksız olması olduğunun altı çizilmektedir. Bu bağlamda, konutlar dahil olmak üzere tüm yapıların olası depremlere karşı dayanıklığını temin edecek aksiyon planlarının benimsenmesi ve gerekirse binaların geliştirilmesi yönünde uzun vadeli bir yatırım yapılması öngörülmektedir. Ayrıca, Fransa ve Belçika gibi AB üye ülkelerinde dikkat çeken bir uygulama emlak alım satımında alıcı ve satıcının noterleri arasında gerçekleştirilen bilgi alışverişi olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki, başkaca birçok bilginin yanı sıra, alıcı tarafa satışa konu emlak ile ilgili denetimlere ve emlakta yapılan mimari değişikliklere ilişkin bilgi sağlanarak alıcının bilinçli bir tercih yapması hedeflenmektedir[16].
Avrupa içinden dikkat çekici bir örnek Fransa’dır. Zira, Fransa’da inşaat sektörü ciddiyet ve önemle ele alınmakta, köklü bir denetim ve sigortacılık sistemi bulunmaktadır. 4 Aralık 1978 tarihinde kabul edilen “Spinetta Kanunu” ile bina türü yapılar için sigorta sistemi zorunlu hale getirilmiştir. Bu yasa, iki tür sigorta türünü tanımlamaktadır. İlk olarak, zorunlu sigorta, yapının taşıyıcı sistemi ve sıhhi elektrik tesisat gibi elemanlarını kesin kabulden itibaren 10 yıl boyunca sigortalama gerekliliği getirmektedir. İkinci tür ise, taşıyıcı sistemi etkilemeyen su ve kanalizasyon gibi elemanların 2 ila 10 yıl arasında sigortalanmasını içermektedir. Bu yapı sigortası uygulaması, bürokrasiyi artırsa da yapı kalitesini yükseltmede oldukça etkili olmuştur[17].
Ayrıca, Fransa’da yapı denetim sistemi, denetim şirketleri, sigorta şirketleri, teknik elemanlar ve belediyeler gibi paydaşları içermektedir. Projelerin ve uygulamanın denetimi bağımsız SCOTEC adlı denetim şirketleri tarafından üstlenilir. Bu şirketlerin teknik elemanları, projeye uygun inşaatın gerçekleştirilmesinden, yapı sahiplerini bilgilendirmekten ve kullanılan malzemelerin standartlara uygunluğunu denetlemekten sorumludur ve bu sorumlulukları 10 yıl boyunca devam etmektedir. Yapıların imar, yerleşme ve çevre koşullarına uygunluğu belediyeler tarafından denetlenmektedir. Bu sistem kısaca, yetkililer için daha az kontrol mekanizması, müteahhitler için ise daha fazla sorumluluk anlamına gelmektedir[18].
Meksika
Yumuşak toprak yapısı sebebiyle dünyada depreme en yatkın ülkelerden biri olan Meksika, 1957 ve 1987 yılında yaşadığı büyük depremlerde çok yüksek can kaybı verip, çok sayıda binanın yıkılmasına şahit olmuşken, 2017 yılında ülkede yaşanan depremde kayıp ve hasarda ciddi bir düşüş yaşamıştır.
Bunun sebebi, Meksika’da son otuz yılda afet risk yönetiminin güçlendirilmesinden kaynaklanan depreme dayanıklı tasarımlar ve bina yönetmeliği gerekliliklerindeki kayda değer ilerlemeler olmuştur. Bu noktada afet risk yönetiminden ne anlaşılması gerektiği üzerinde durmakta fayda vardır. Afet risk yönetimi, insan güvenliğini, refahını, yaşam kalitesini, dayanıklılığını ve sürdürülebilir kalkınmayı artırmak amacıyla, afet risklerinin anlaşılmasını geliştirmeyi, riski azaltmayı ve afet risklerinden mali korumayı teşvik etmeyi ifade eder. Buna ek olarak; hazırlık, müdahale ve iyileştirme uygulamalarının sürekli iyileştirilmesini teşvik etmeyi amaçlayan ileriye dönük, düzeltici ve reaktif stratejileri, politikaları ve önlemleri tasarlama, uygulama ve değerlendirme süreçlerinin tümünü kapsamaktadır.
Meksika’nın son 32 yılda afet risk yönetimine yönelik yasal, kurumsal ve bütçesel çerçevelerinde gerçekleştirdiği reformların, 1985’teki düzenleyici çerçevelerin yürürlükte olduğu alternatif senaryoya kıyasla afetlerden kaynaklanan ölüm sayısını %79,6 oranında azalttığı tahmin edilmektedir.[19] Meksika’daki düzenlemeler, müdahalelerin bir afet sonrasında başladığı reaktif bir modelden, önleyici tedbirlere öncelik verilen proaktif bir modele doğru evrilmiştir.
İlk kez 2000 tarihli Genel Sivil Koruma Yasası, Federal Hükümet’in afetten korunma konusundaki çoklu işlevlerini tanımış ve 2012’de yasada yapılan değişiklikle afet önleme temelli hem ulusal hem de yerel sivil koruma kılavuzları desteklenmiştir. Federal Hükümet, afetler ve kalkınma arasındaki bağlantıyı ve zarar görebilirlik ile yoksulluk arasındaki ilişkiyi ilk kez kabul ederek Ulusal Kalkınma Planı şemsiyesi altında yıllar içinde Ulusal Sivil Koruma Programlarını uygulamıştır.
Sonuç
Deprem, dünya genelinde ciddi bir tehdit olarak varlığını sürdürdüğü sürece, bu felaketin hukuki, ekonomik ve insani boyutunun önemi hiçbir zaman azalmayacaktır. İncelenen ülkeler, deprem riskini azaltma ve etkilerini en aza indirme konusunda bazı farklı yaklaşımlar benimsemiş olsalar da bu ülkelerin ortak bir özelliği bulunmaktadır: Katı hukuki düzenlemeler, düzenlemelerin uygulanması için denetimler ve sürekli iyileştirilen bina standartları ve uygulamalar. Özellikle Japonya, Şili ve ABD gibi deprem riski yüksek ülkeler, bu alandaki liderliklerini korumak için sürekli olarak yeni tedbirler ve teknolojiler geliştirmektedir. AB ise üye ülkeler arasında koordinasyonu teşvik ederek, deprem riskini azaltmada ortak bir yaklaşım benimsemektedir. Meksika ise deprem sonrası hızlı müdahale ve ulusal koruma programları gibi önemli adımlar atmıştır.
Sonuç olarak, depremle mücadelede hukuki altyapının önemi kritiktir ve getirilen düzenlemelerin uygulanmasının sağlanması gerekmektedir. Farklı ülkelerin deneyimleri, diğer ülkeler için öğrenilmesi gereken dersler sunmaktadır. Bu ülkelerin başarılı uygulamalarını incelemek, deprem riskini azaltma çabalarımızı daha etkili hale getirebilmekte ve gelecekteki felaketlerin etkilerini minimize etmede bize yardımcı olabilmektedir. Her ne kadar deprem bir doğal afet, felaket olarak kabul edilse de uygun ve etkin hukuki düzenlemeler ve önleyici tedbirler sayesinde insanların can güvenliğini, mülkiyetini ve ülke refahını koruma konusunda önemli adımlar atılabilecektir. Bu nedenle, uluslararası boyutta ülkeler, deprem riski yönetimi konusundaki önemli deneyimleri paylaşmalı ve bu alanda örnek alınabilecek iyi uygulamaları takip edip benimsemelidir.
[1] Building Regulation for Resilience, Managing Risks for Safer Cities, World Bank Group, https://documents1.worldbank.org/curated/en/326581468337788007/pdf/ACS15966-WP-PUBLIC-BRR-report-002.pdf, Son erişim tarihi: 15.09.2023.
[2] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54777754, Son erişim tarihi: 27.09.2023.
[3] Seda Yağız, ‘Türkiye’de Yapı Denetimi Uygulaması ve Konut Niteliğine Etkisi: Bursa Alan Araştırması’, Bursa Uludağ Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2019, https://acikerisim.uludag.edu.tr/bitstream/11452/936/1/542026.pdf Son erişim tarihi: 27.09.2023.
[4] TMOOB Yapı Denetim Raporu, 2018, https://www.tmmob.org.tr/sites/default/files/yapidenetim_0.pdf, s.17. Son erişim tarihi: 17.09.2023.
[5] https://www.nytimes.com/2006/12/27/world/asia/27briefs-earthquake.html. Son erişim tarihi: 26.03.2024
[6] R.L. Lovett, Nature Briefing, ‘Why Chile fared better than Haiti’, 2010.
[7] UNISDR, UNISDR News Archive, ‘Chile’s investment in disaster risk reduction pays off’, 2015.
[8] Dimple Vijaykumar, ‘What Chile did right?’, 2015; https://reliefweb.int/report/chile/what-chile-did-right, Son erişim tarihi: 15.09.2023.
[9] https://www.haberturk.com/kader-mi-tedbir-mi-deprem-cemberindeki-hangi-ulkeler-neleri-farkli-yapiyor-3570556, Son erişim tarihi: 16.09.2023.
[10] TMMOB Yapı Denetim Raporu, 2018, https://www.tmmob.org.tr/sites/default/files/yapidenetim_0.pdf, s.15, Son erişim tarihi: 16.09.2023.
[11] https://www.nytimes.com/interactive/2018/04/17/us/san-francisco-earthquake-seismic-gamble.html, Son erişim tarihi: 27.09.2023.
[12] World Bank Group, Economics for Disaster Prevention and Preparedness Summary Report Investment in Disaster Risk Management in Europe Makes Economic Sense, 2021. https://documents1.worldbank.org/curated/en/873811622437677342/pdf/Summary-Report.pdf s. 52, Son erişim tarihi: 16.09.2023.
[13] https://eurocodes.jrc.ec.europa.eu/en-eurocodes/about-en-eurocodes, Son erişim tarihi: 28.09.2023.
[14] https://eurocodes.jrc.ec.europa.eu/EN-Eurocodes/eurocode-8-design-structures-earthquake-resistance, Son erişim tarihi: 28.09.2023.
[15] Opinion of the European Committee of the Regions — A European policy on the seismic requalification of buildings and infrastructure, Official Journal of the European Union, 2018, https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:52017IR1036&from=EN, Son erişim tarihi: 21.09.2023.
[16] Güldener Sonumut, AB, deprem yönetmeliği ve çok taraflı denetim, Milliyet Gazetesi, 26.02.2023, https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guldener-sonumut/ab-deprem-yonetmeligi-ve-cok-tarafli-denetim-6909174, Son erişim tarihi: 27.09.2023.
[17] TMMOB Yapı Denetim Raporu, 2018, https://www.tmmob.org.tr/sites/default/files/yapidenetim_0.pdf, s.13. Son erişim tarihi: 16.09.2023.
[18] TMMOB Yapı Denetim Raporu, 2018, https://www.tmmob.org.tr/sites/default/files/yapidenetim_0.pdf, s.14. Son erişim tarihi: 16.09.2023.
[19] Roberto Guerrero, ‘What Mexico Did to Reduce 80% of its Disaster-related Deaths’, 2017, https://blogs.iadb.org/sostenibilidad/en/como-hizo-mexico-para-reducir-el-80-de-las-muertes-por-desastres-2/, Son erişim tarihi: 17.09.2023.