HTM perakendeciliği sektörü, her daim Türkiye ekonomisi bakımından hayati bir öneme sahip olmuştur. Bu nedenle de HTM perakendeciliği ortalama tüketici sepetindeki ürün fiyatlarının artmasıyla birlikte hızla siyaset ve ekonominin ana tartışma konusu olma potansiyeli taşıyan bir sektördür. Bu kapsamda Rekabet Kurumu da HTM sektörünün rekabetçi yapısı ile ilgili pazarların yapısal özelliklerini düzenli olarak takip eder. Kurum, 24 Mayıs 2012 tarihinde yayınladığı sektör inceleme raporunun üzerine aynı sektöre yönelik olarak bir süredir yeni bir sektör inceleme çalışması yürütüyordu.
Uzun süren bir çalışma sonrası Rekabet Kurumu, 5 Şubat 2021 tarihinde “Türkiye HTM Perakendeciliği Sektör İncelemesi Ön Raporu”nu (Ön Rapor) resmî internet sitesi üzerinden yayınladı. Söz konusu raporun bir “ön rapor” olarak yayınlandığı dikkate alındığında Kurum’un önümüzdeki aylarda bir “nihaî rapor” yayınlaması bekleniyor.
Ön Rapor Bize Hangi Tespitleri Sunuyor? – Türkiye HTM Perakendeciliği Sektöründeki Yapısal Sorunlar
Organize (Modern) Kanala Yönelim: Ön Rapor’a göre her ne kadar bakkallar, büfeler, manavlar ve küçük/yerel marketlerden oluşan geleneksel kanal Türkiye’deki popülaritesini görece korumaktaysa da Türkiye’de geleneksel kanaldan organize/modern kanala (süpermarket, hipermarket ve indirim marketler vb.) hızlı bir geçiş yaşanıyor.
Yüksek Yoğunlaşma Oranları: Ön Rapor’da HTM perakendeciliği pazarı, “yoğunlaşma oranı yüksek” bir pazar olarak değerlendiriliyor. Zira, Türkiye’deki toplam pazarın büyük bir bölümü dört adet perakendeci market (BİM, A101, Migros ve ŞOK) arasında paylaşıldığı ve küçük marketlerin devamlı olarak pazar payı kaybettiği, hatta pazarın dışına itildiği öne sürülüyor. Pazara önemli yeni girişlerin yaşanmadığı ve büyük/ulusal ölçekte faaliyet gösteren marketlerin kârlılıklarını düzenli olarak artırmaya devam ettikleri Türkiye HTM perakendeciliği pazarında fiilen yüksek giriş engellerinin oluştuğu öne sürülebileceği de Ön Rapor’daki önemli tespitlerden.
Dikey Bütünleşik Yapıların Potansiyel Rekabetçi Avantajları: Ön Rapor’da dikey bütünleşik yapıların ölçek ekonomilerinden faydalanma kabiliyetlerinin artması ve arz tarafında bilgi asimetrisinin önemli ölçüde azalması sonucu söz konusu yapıların daha etkin ve hedefe uygun satış stratejileri geliştirmeleri ve perakende seviyede rakiplerine kıyasla daha fazla rekabetçi avantaja sahip olmalarının beklendiği ifade ediliyor. Bununla birlikte Kurum, Türkiye’de dikey bütünleşik yapıların yaygınlaşmasının rekabetçi pazar konumuna olumlu etkilerini gösteren sayısal veriler ortaya koymayı tercih etmiyor.
İndirim Marketlerin Artan Pazar Gücü: Ön Rapor’daki en önemli tespitler belki de indirim marketler için yapılıyor. Kurum’a göre son 10 yıllık süreçte indirim marketler pazar güçlerini önemli ölçüde artırmışlardır. Ön Rapor’da söz konusu pazar gücü artışına olanak sağlayan iki temel unsur üzerinde durulmaktadır:
- büyük ölçüde yerel ve küçük-orta ölçekli tedarikçilere düşük bedellerle ürettirilen özel markalı ürünlerin yaygınlaşması,
- yerel tüketici ihtiyaçlarına ve pazar dinamiklerine uygun olacak şekilde esnek karar mekanizmalarının işletilebilmesi ve küçük mağaza formatının yarattığı maliyet avantajları.
İndirim marketler özelinde dikkat çeken husus, yeni mağaza yatırımları ile sağlanan büyüme rakamlarıdır. Bu noktada Ön Rapor, Migros ve Carrefoursa gibi zincir marketlerin hem yeni mağaza yatırımları hem de birleşme/devralma işlemleri ile büyüme sağlarken; indirim marketlerin ise sadece yeni mağaza yatırımı ile büyüme sağlayarak pazarda ayrıştığını öne sürüyor. Burada dikkat çekici husus Ön Rapor’un bu tespitini indirim marketlerin pazardaki konumu ve gücüne yönelik bir gösterge olarak yorumlaması. Zira, önemli finansal kaynak gerektiren ve en nihayetinde pazarda aktif oyuncu sayısının azalması ile sonuçlanan birleşme ve devralma işlemlerinin sebebiyet verdiği yoğunlaşma ve bazı pazar oyuncularına bahşettiği pazar gücü, indirim marketlerin ticari başarısından daha az kısıtlayıcı bir unsur olarak görülüyor.
Belirtmek gerekir ki Ön Rapor’da pek rastlamadığımız bir diğer husus, inceleme döneminde Türkiye ekonomisinde yaşanan gelişmelerin sektöre etkisi. Zira Ön Rapor’da da tespit edildiği üzere tüketici, ürün kalitesinden çok fiyatı önceleyen tercihleriyle özel markalara yönelimini gün geçtikçe artırmaktadır. Bu noktada düşük üretim ve dağıtım maliyeti ile önemli fiyat avantajı sağlayan özel markalı ürünler bakımından portföyünü geniş tutan indirim marketlerin öne çıkması ekonomik gelişmelerle birlikte değerlendirilmelidir. Kaldı ki ithal ürünler bakımından döviz kurunda yaşanan dalgalanmaların etkisiyle ortaya çıkan fiyat artışı sonucu özel markalı ürünler ile üretici markalı ürünler arasındaki fiyat farkının derinleşip derinleşmediği de indirim marketlerin artan gücü bakımından belirleyici unsur olabilecektir.
“Alıcı gücü”nün Perakendeciler Tarafından Tedarikçiler Aleyhine Kötüye Kullanılması:Ön Rapor’a göre, tüketici tercihleri bakımından daha düşük fiyatlarla satılan özel markalı ürünlerin popülaritesinin artması sonucu, indirim marketler başta olmak üzere tüm perakendeciler pazar güçlerini artırmışlar ve tedarikçiler karşısında önemli bir alıcı gücü teşkil etmeye başlamışlardır. Özel markalı ürün tüketiminin artması ile birlikte perakendecilerin özel markalı ürün üretimine yönelik siparişlerine bağımlı hale gelen tedarikçiler, perakendeciler karşısındaki pazarlık güçlerini büyük ölçüde yitirmişlerdir. Bu kapsamda Ön Rapor’da perakendeciler tarafından uygulanan ve haksız ticari uygulama teşkil edebilecek olan sömürücü uygulamalar şu şekilde örneklendiriliyor:
- Perakendeciler tarafından listeleme veya raf/raf dizilim ücreti gibi ilave ücretlerin tedarikçiye yüklenmesi,
- Tedarikçilerle yapılan sözleşmelerde perakendeciler tarafından tek taraflı değişiklik yapabilme imkânının saklı tutulması,
- Tedarikçi tarafında önemli finansal belirsizliğe yol açan uzun ödeme vadelerinin belirlenmesi,
- İlave ve öngörülemeyen maliyetlerin tedarikçilere yüklenmesi (örn: bir ürünün rafa yerleştirilmeden önce uğrayabileceği tüm zarar risklerinin tedarikçilere yüklenmesi).
İlgili Ürün Pazarı İçin Daha Geniş Bir Tanım İhtiyacı: Rekabet Kurumu, ilgili ürün pazarını iki ana kırılım altında değerlendiriyor: (i) arz/tedarik (üst pazar) ve (ii) perakende (alt pazar). Ön Rapor, mağazalarda sunulan ürün portföyü benzeştiği ölçüde tüm oyuncuların mağaza formatı ve büyüklüğünden bağımsız olarak birbirlerini rakip olarak gördüklerini öne sürüyor.
İlaveten Ön Rapor, HTM perakendeciliği sektöründe artan dijitalleşmenin mağaza formatı ve büyüklüğünün önemini azalttığını da ortaya koyuyor. Bu kapsamda, Ön Rapor’a göre perakende market hizmeti sunan dijital platformlar da fiziksel mağaza satışları olmasa bile perakendeciler tarafından rakip olarak görülüyor.
Bu noktada Ön Rapor, aslında ürün bazında rekabetin esas olduğunu ancak ticarî stratejilerin oluşturulması bakımından önemli olan hedef müşteri grubu ve bu müşteri gruplarının tercihlerini şekillendiren faktörleri, müşteri gruplarına göre farklılaşan bilgi asimetrisi gibi hususların talep ve arz ikamesi bakımından ayırıcı önem arz etmediğini dolaylı olarak ortaya koymuş oluyor.
İlgili Coğrafi Pazar İçin Daha Dar Bir Tanım İhtiyacı: Her ne kadar Rekabet Kurulu, bazı devralma işlemlerini incelediği güncel içtihadında ilgili coğrafi pazarın il-ilçe düzeyinde tanımlanabileceğini öne sürse de Ön Rapor, şehirleşmenin, trafik yoğunluğunun ve park sorunlarının artması ile birlikte ilgili coğrafi pazarlarda daralma olabileceğini öne sürüyor.
Anılan Sorunların Çözümüne Yönelik Ön Rapor Ne Öneriyor?
Rekabet Kurumu, Ön Rapor’da sıraladığı sorunlarına çözümüne yönelik olarak diyor ki;
- Rekabet Kurumu soruşturmalarında uyumlu eylem karinesi daha etkin kullanılabilir,
- Sektöre yönelik potansiyel bir soruşturmada “birlikte hakim durum” değerlendirmesi dikkate alınabilir,
- HTM perakendeciliği sektörüne yönelik yoğunlaşmaların kontrolü bakımından;
- Kurul, yoğunlaşmaları daha sıkı bir incelemeye tabi tutmalı ve ilgili coğrafi pazarın kimi durumlarda mahalle veya semt düzeyine kadar daralabileceğini değerlendirmelidir,
- Rekabet Kurulunun iznine tabi işlemlerin tespitinde sektöre özgü ciro eşiklerinin belirlenmesi gündeme gelebilir,
- Perakendecilerin, tedarikçiler karşısında alıcı güçlerini kötüye kullanmalarından ötürü ortaya çıkabilecek olan rekabet karşıtı etkiler bakımından;
- Dikey Anlaşmalara İlişkin Grup Muafiyet Tebliği kapsamındaki pazar payı eşiklerinin düşürülmesi veya sektöre özgü pazar payı eşiklerinin tespit edilmesi değerlendirilebilir,
- Münhasırlık düzenlemeleri içeren dikey anlaşmaların, perakendecilerin alıcı güçlerini kötüye kullanmaları halinde tekrar değerlendirilmesi gerekir,
- Alıcı gücünün haksız ticari uygulamalar şeklinde kötüye kullanılmasının önüne geçmek adına;
- Alıcı gücünün kötüye kullanımını yasaklayan ve düzenleyen ilgili yasal düzenlemenin uygulanmasından sorumlu ve inceleme ve yaptırım yetkilerine sahip bir bağımsız idari otoritenin kurulması tavsiye edilmektedir,
- Bu kapsamda, perakendecilerin tedarikçiler karşısında alıcı gücünü kötüye kullanmalarını engelleyen ve düzenleyen yasal düzenlemelerin ve regülasyonların hayata geçirilmesi önerilmektedir,
- Perakendecilerin özel markalı ürünler ve markalı ürünlere yönelik satın alma departmanlarının birbirinden tamamen ayrılması ve “Çin Seddi” uygulamalarının hayata geçirilmesi,
- Küçük-orta ölçekli ve yerel perakendecilerin büyük zincir mağazalar karşısındaki rekabetçi konumlarının korunması bakımından;
- Alım birlikleri teşvik edilmeli ve bireysel muafiyet imkânından faydalandırılmalıdır,
- Yerel perakendecilerin çeşitli işbirlikleri ile özel markalı ürün üretimine yönelmeleri teşvik edilmeli ve bireysel muafiyet imkânından faydalanmaları sağlanmalıdır.
Genel olarak Ön Rapor’un analitik bir yaklaşım geliştirmekten ziyade sektörün çeşitli paydaşlarının sektörün yapısal sorunlarıyla ilgili görüşlerinden bir derleme ile tümevarımsal nitelikte genel bir kanaat geliştirdiği görülüyor.
Ön Rapor’un sektördeki rekabet hukuku endişelerinden ziyade özellikle tedarikçilere yönelik alıcı gücünün kötüye kullanılması konusuna odaklanıyor ve AB’nin Tarım ve Gıda Tedarik Zincirinde İşletmeler Arası İlişkilerde Haksız Ticari Uygulamalar Hakkında Direktifi doğrultusunda öneriler teklif ettiği görülüyor. Bununla birlikte, sorunların ortaya çıkmasındaki temel nedenin son dönemde indirim marketlerin artan pazar gücü olarak tespit edilmesi özellikle sektörde sıklıkla karşılaşılan ve rekabetçi süreci bozduğu düşünülen birleşme ve devralma işlemlerinin kısıtlayıcı sonuçlarının arka planda kalması sonucunu doğuruyor.
Ön Rapor’un özellikle rekabet hukuku endişelerini ortaya koymak bakımından detaylı bir analiz içermemesi ise şu sıralar Ticaret Bakanlığı nezdinde yürütülen Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda yapılması planlanan değişiklikler ile birlikte anlam kazanabilir. Görülüyor ki HTM perakendeciliği sektöründe esas sorun rekabet hukuku endişelerinden ziyade küçük/yerel işletmeler ile geleneksel kanalın pandeminin de etkisiyle derinleşen sorunları.
Zira, düşük fiyatlama stratejisi ile tüketici refahını artırıcı bir rol oynayan indirim marketlerin hane halkı tüketici alışverişi yönünden artan önemi ile tedarikçilerin alıcı gücünün kötüye kullanılmasından uğradığı zarar ve bu zararın tüketici refahında meydana getirdiği azalma arasındaki dengenin bozulduğuna hangi iktisadî veriler doğrultusunda kanaat getirildiğinin analiz edilmesi gerekiyor.
Bu kapsamda yürütülen mevzuat çalışmalarının da hızla tamamlanıp HTM perakendeciliği sektörünün belirli ölçüde regüle edilmesi beklenebilir. Regülasyon çalışmalarını müteakip yayınlanacak olan nihaî raporda ise sektöre ilişkin iktisadî analizin daha yoğunluklu olması Rekabet Kurumunun bulgularının ve önerilerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.