Giriş
Geçtiğimiz günlerde, İnsan Hakları Eylem Planı (“Plan”) Özgür Birey, Güçlü Toplum, Daha Demokratik bir Türkiye sloganı altında Cumhurbaşkanı tarafından kamuoyuna sunuldu. Bu planın ana olgusunun, giriş bölümünde de belirtildiği üzere, evrensel insan haklarının, hukuk devleti bağlamında; hak ve özgürlükleri korumak ve geliştirmek, demokratik sistemi insan hakları ekseninde güçlendirmek ve hukukun da özgürlükler hedefinin pusulası ve eşitliğin güvencesi olduğu açıkça belirtilmiştir.
Planda, ana olgu olan arka plan ve çerçeve doğrultusunda temel ilkeler etrafında; amaçlar belirlenmiş, hedefler konulmuş ve faaliyetler öngörülmüştür. 11 temel ilke, 9 amaç, 50 hedef ve 393 faaliyet tek tek belirlenmiştir.
Bu on bir temel ilkenin devamında da dokuz amaç sayılmıştır. Belirtilen amaçlar, daha güçlü insan hakları koruma sistemi, yargı bağımsız ve adil yargılanma hakkının güçlendirilmesi, hukuki öngörülebilirlik ile şeffaflık, ifade, örgütlenme ile din özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi, kişilerin maddi manevi bütünlüğü ile özel hayatının güvence altına alınması, mülkiyet hakkının daha etkin korunması, kırılgan kesimlerin korunması ile toplumsal refahın güçlendirilmesi ve son olarak da insan hakları konusunda üst düzey idari ve toplumsal farkındalık olarak sayılmıştır. Bu ilkeler ve amaçlar doğrultusunda belirlenen hedeflere ulaşmak için çeşitli faaliyetler ortaya konulmuştur. Biz bu yazımızda genel hatları ile ve çok kısa bir şekilde planın, rekabet ve regülasyon açısından neler getirmek istediğini açıklamaya çalışacağız.
Planda rekabet-regülasyon açısından ortaya konan temel ilke, amaç, hedef ve faaliyetler
1. İlkeler yönünden
Planda, tüm ilkeler dolaylı olarak bizleri, yani çalışma alanımızı etkilemekle beraber bir kısmı doğrudan bizleri ilgilendirmektedir. Devletin, girişim ve çalışma hürriyetini rekabete dayalı serbest piyasa kuralları ile sosyal devlet ilkesi çerçevesinde koruyup geliştireceği ilkesi konumuz yönünden bizleri doğrudan ilgilendiren en temel ilkedir. Plan, Anayasamızın 48 ve 49. maddelerinde düzenlenen çalışma ve sözleşme hürriyetlerini, uygulamaya yönelik olarak daha da güçlendirmek adına, girişimci ile çalışan arasındaki dengeyi ve rekabete dayalı serbest piyasa kuralları ile sosyal devlet ilkeleri arasındaki dengeyi koruyarak geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Yine çalışma alanımız ilgilendiren bir diğer ilke, sözleşme özgürlüğüne, hukuki güvenlik ve kazanılmış hak ilkelerine aykırı bir şekilde asla müdahale edilemeyeceği ilkesidir. Ancak, burada aklımıza hemen: 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’a 2020 yılında getirilen[1] “Teşebbüslerin belirli faaliyetlerini yahut ortaklık paylarını ya da malvarlıklarını devretmeleri şeklindeki yapısal tedbirleri nihai kararında bildirir.” hükmünün planda öngörülen bu ilke ışığında ne ölçüde hayata geçirilebileceği sorusu gelmektedir.
Rekabet ve regülasyon konularında bizleri ve tüm kişileri doğrudan ilgilendiren bir diğer ilke ise mevzuatın tereddüde yer vermeyecek şekilde, açık, net anlaşılır ve öngörülebilir kurallar içereceği, kamu otoritelerinin de bu kuralları hukuk güvenliği ilkesinden ödün vermeden hayata geçireceği ilkesidir. Bu uygulamada, ilkenin birinci kısmında, bir başka deyişle mevzuata ilişkin bölümde, istisnalar hariç olmak üzere büyük bir problem olmasa da ikinci bölümünde, gerçekten kamu otoritelerinin uygulamalarından doğan problemler yaşanmaktadır. Bu satırların yazarının da şahit olduğu şekilde ‘biz kararımızı verelim, mahkeme uygun görmezse iptal eder’ yaklaşımı karşısında uygulama açısından hayata geçirilmesi zorunlu olan bir ilkedir.
2. Amaçlar yönünden
Planda, ikinci sırada yer alan Yargı Bağımsızlığı ve Adil Yargılanma Hakkının Güçlendirilmesi başlığı altında yer alan amacın tüm özel ve tüzel kişileri ilgilendirdiği konusunda şüphe yoktur. Bilindiği üzere, rekabet ve regülasyon açısından idari yargının özel bir önemi vardır çünkü bu konudaki Rekabet Kurumu ve diğer düzenleyici kurum kararlarının yargısal denetim mercii idari yargıdır. Bu yönüyle yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi için yapılacak faaliyetlerden biri, bölge idare ve bölge adliye mahkemelerinde görev yapan hâkim ve savcıların, talep ve haklarında disiplin soruşturması kaydıyla belirli süre ilk derece mahkemelerine atanamayacaklarına ilişkin teminat getirileceği hususudur. Bu yaklaşım, istinaf merciinde daha kıdemli ve bu yönüyle daha deneyimli hâkimlerin görev yapmasına imkân verecek olması nedeniyle olumlu bir durum olarak karşılanmaktadır.
Makul sürede yargılanma hakkının güçlendirilmesine ilişkin amaca dayalı olarak idari yargıda gerekçeli kararın otuz gün içinde yazılması kuralı getirileceği yolundaki faaliyet yargılamaya hız kazandıracaktır.
İddia ve savunmanın eşitliği ilkesine ilişkin standartların geliştirilmesi adına planda öngörülen bir faaliyet ise idari davalarda dosyaya sonradan giren bilgi ve belgelerin taraflara tebliğinin zorunlu hale getirilmesi ve davanın ihbarı ile ilgili, uygulamadan kaynaklı aksaklıkların giderilmesi ile en önemlisi davaya katılan kişilerin tek başına kanun yoluna başvurabilmesinin sağlanmasıdır.
Planda, Adalete Erişimin Güçlendirilmesi başlığı altındaki amaçlara ilişkin bir faaliyet de e- duruşma uygulamasının yaygınlaştırılarak hukuk mahkemeleri yönünden geniş bir katılım sağlanmasına çalışılmış olmasıdır. Ancak, bu faaliyetin Rekabet Kurulu sözlü savunmalarını kapsamayacağı belirtilmelidir.
Bu konuda belirtilen bir diğer faaliyet ise Danıştay’ın ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı uyuşmazlıklarda UYAP üzerinden dava açabilme, dilekçe ve belge sunabilme imkânının sağlanmasıdır.
Planda, idarenin iş ve işlemlerinde hukuki öngörülebilirlik ve şeffaflığın güçlendirilmesi amacı yer almıştır. Bu amacı gerçekleştirmek için yapılacak faaliyetlerden ilki, mevzuat düzenlemelerinin şeffaf ve katılımcı olması için paydaşların da görüşünün alınmasına yönelik düzenleme yapılacağıdır. İkincisi ise ikincil düzenlemelerin de kaliteli ve çabuk yapılması konusudur. Bu yöndeki düzenleme ve sonucundaki uygulama Rekabet Kurulu’nun yapacağı düzenlemeler yönünden önem arz edecektir.
Öngörülebilirlik ve şeffaflık amacına yönelik yapılan önemli bir faaliyet ise idarenin cevap verme süresinin 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu (“İYUK”) 10 ve 11. maddeleri uyarınca 60 günden 30 güne indirilmesidir. İlgili değişiklik idari otoritelerin daha seri çalışmasını sağlamak yönünden önemli bir yaklaşım olarak görülmektedir.
Öngörülebilirlik ve şeffaflık başlığı altındaki önemli bir başka faaliyet ise yıllardır Türk Hukuk Sisteminde adeta kanayan bir yara olan ve idari otoritelerin genellikle arkasına sığındığı bir liman niteliği taşıyan ticari sır konusudur. Ticari sır ile ilgili yapılması öngörülen faaliyet, ticari sırrın tüm yönleriyle düzenlendiği ve korunduğu düzenlemelerin hayata geçirilmesidir. Rekabet hukukunda önemli bir sorun olan ticari sır konusunun, yasal bir altyapıya kavuşacak olması önem arz edecek ve rekabet hukukuna ticari sır yönünden hukuki belirlilik katacaktır[2]. İlgili başlık altındaki bir diğer faaliyet ise, adli ve idari yargıda itiraz, istinaf ve temyiz başta olmak üzere kanun yollarına başvuru sürelerinin yeknesak hale getirileceği, böylelikle hak arama yollarının kullanılmasında belirliliğin artacağı noktasıdır. İYUK bakımından ise, yapılan değişiklikle itiraz kanun yolu kaldırılıp yerine istinaf yolu düzenlendiğinden ve istinaf ile temyiz süreleri de eşit olduğundan idari yargı yönünden yenilik olmayacağı açıktır.
Konumuzla ilgili önemli olan bir diğer faaliyet ise idari para cezalarına ilişkin hükümlerin görevli mahkeme yönüyle gözden geçirileceği, yine Kabahatler Kanunu’nda öngörülen başvuru ve itiraz yollarının etkinliğinin artırılacağı hususudur. Rekabet Kurulu tarafından verilen idari para cezaları da bu kapsamda olmakla beraber ilgili konuda yapılacak gözden geçirme sonucunda görevli mahkemenin değişmeyeceğini ve kastedilenin adli yargı alanındaki mahkemelerin olduğunu söyleyebiliriz. Kabahatler Kanunu’nda bulunan itiraz ve başvuru ile ilgili etkinliğe ilişkin konuların da adli yargıya ait olduğu açıktır.
Bu başlıkta işaret edilen bir başka faaliyet ise kamu kurum ve kuruluşları aleyhine hükmedilen tazminat ve alacakların gecikmeksizin ödenmesinin sağlanacağı noktasıdır. Rekabet ve regülasyon konuları uyarınca ilgili değişiklik Rekabet Kurulu’nun verdiği idari para cezasının mahkemece iptali üzerine ödenmiş bulunan ceza bedelinin geri alınması ve özellikle işleyen faizi ile ilgili belirsizlikler konusunda önem arz edecektir.
Planda, diğer bir faaliyet konusu ise İhtisas Mahkemelerinin Güçlendirilmesi başlığı altında ele alınmıştır. Finans, sendika, imar ve kamulaştırma gibi alanlar ile vergi suçları açısından ihtisas mahkemelerinin belirleneceği; hâkimlerin, idari yargı içerisinde idare ve vergi olarak görevlerini sürdürmeleri ve ihtisaslaşmalarının sağlanacağı belirtilmiştir. Bunlara ilaveten, mahkemede hâkimlere destek olmak üzere mahkeme uzmanı istihdam edilmesi yönünde çalışma yapılacağı, ihtisas mahkemelerine atanan hâkimlere göreve başlarken eğitim verileceği konusu ifade edilmiştir. Finans dışında üst kurullarla ilgili bir ihtisas mahkemesinin faaliyette bulunacağı zikredilmemişse de rekabet konusunda da böyle bir ihtisas mahkemesinin kapsama alınabileceği umut edilmektedir.
Belirteceğimiz bir başka konu ise devlet ile şahıslar arasındaki uyuşmazlıkların çözümü konusunda idari sulh usulünün getirilmesi düşüncesidir. İlgili usul Rekabet Kurulu’nca verilen cezalar yönünden uygulanabilecek ve uyuşmazlıkların kısa zamanda çözülmesine yardımcı olabilecektir.
Bir diğer faaliyet alanı ise kişisel verilerin işlenmesinde özel hayatın korunması konusudur. İlgili bölümde, Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun verdiği idari para cezalarına karşı sulh ceza hâkimliklerine yapılan başvuruların idari yargıya yapılmasının sağlanacağı belirtilmiştir.
İdari Uygulamalardan Kaynaklı Mülkiyet Hakkı İhlallerinin Önlenmesi başlığı altındaki faaliyet bölümünde ise kişilerin lehine olan yerleşik yargı içtihatlarının idare tarafından düzenli olarak takip edileceği, idarelere yapılan başvuruları kabul etme ve davadan vazgeçme gibi konularda idarelerin yetkileri artırılacağı açıklanmıştır. İlgili düzenlemelerin de olumlu bir davranış olduğu görülmektedir.
Sonuç
Yukarıdaki açıklamalarımızda rekabet ve regülasyonla ilgili olabilecek amaç ve hedefler ile konumuzla doğrudan ilgili olan yargı konusundaki hedeflere, amaçlara ve faaliyetlere yer verilmiştir. Öngörülen tüm konular aslında mevcut hukuk düzenimizde, bir başka deyişle mevzuatımızda yer alan konulardır. Bizim Eylem Planı ile ilgili değerlendirmemiz mevzuatımızda yer alan bu konuların yeniden düzenlenmesinden ziyade, uygulamaya dönük bir çalışma ve uygulamada hukuk devleti ilkelerinin sağlanması adına arzu edilen bir aksiyon almadır. Ancak, bu konuda yeterli kadro olmadığı, bunun da ötesinde yargıda ve idarede hâkim olan anlayışın değişmesi ve ilgili hedef ve faaliyetlere uygun davranış ve tutumların uygulanmasına başlanarak istikrarlı bir şekilde sürmesi gerektiği görüşündeyiz.
[1] 4054 sayılı Kanun’un 9. maddesine 16.06.2020 gün ve 7246 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile getirilen değişik fıkra.
[2] Gürpınar, R., Perçin Ö., İlik H., Rekabet Kurulu’nun 12 Banka Kartel Kararının Rekabet Hukuku Çerçevesinde Değerlendirilmesi, Rekabet Kurumu Saydamlık, Bilgilerin Kamu ve Dosyaya Giriş Bağlamında Taraflarla Paylaşılması Bölümü, Yetkin Yayınları, 2017, s. 67.