Bora İkiler & Selçukhan Ünekbaş
Küresel ekonominin ve teşebbüsler arası rekabetin radikal dönüşümlere sahne olduğu günümüz dünyasında önemi gün geçtikçe artan bir parametre de çevreye duyarlı iktisadi gelişim. Bu konuda her ne kadar Birleşmiş Milletler çerçevesi altında kurulan Paris İklim Anlaşması gibi enstrümanlar bulunsa da, hedefleri ve yerine getirilmesi ekonomik sonuçlara temelden bağlı bir proje olan Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı (“Green Deal”), ülkemiz açısından gebe olduğu çıkarımlar bakımından göze çarpıyor. Avrupa’nın 2050 yılında dünyanın ilk karbon-nötr (atmosfere salınan karbon ile atmosferden “yakalanan” karbon miktarının eşitlendiği bir durum) kıtası olmaya yönelik hedeflerini gerçekleştirmede bir mihenk taşı görevi gören Green Deal’ın önemli bir ayağını ise karbon sınır düzeltme mekanizması (carbon border adjustment mechanism – “CBAM”) oluşturuyor. Biz de bu yazımızda CBAM’nin ne olduğunu, özelliklerini ve nasıl işleyişe konulacağını işleyeceğiz. Ayrıca bu mekanizmanın ülkemiz üzerinde nasıl etkilere sebep olabileceğini de kısaca tartışacağız.
CBAM sistemini anlayabilmek için öncelikle ilişkili başka bir mekanizmayı, yani Emisyon Ticaret Sistemini (emissions trading system – “ETS”), anlamamız gerekiyor. Kısaca bahsetmek gerekirse ETS, AB’de faaliyet gösteren sektörlerden belirli birkaçına uygulanan ve bu sektörde aktif teşebbüslerin atmosfere saldığı karbon miktarını sınırlamayı amaçlayan bir sistem. Cap-and-trade adı verilen bir mekanizmaya bağlı olarak işleyen ETS’de teşebbüsler, kendilerine verilen ve satın alabilecekleri “karbon izinleri” bünyesinde salınım yapabiliyor. Her endüstrinin yapabileceği maksimum salınım miktarı Komisyon tarafından AB iklim politikasında belirlenen hedeflere göre belirleniyor. Bu sayede teşebbüslerin inovasyon yaparak çevreye duyarlı üretim teknolojileri geliştirmeleri, yeterince hızlı dönüşüm gerçekleştiremeyen firmaların ise ücret karşılığında karbon izni satın almaları sağlanıyor. AB iklim politikaları daha iddialı hale geldikçe karbon piyasasında bulunan izin arzı azaldığı için fiyatlar ve dolayısıyla teşebbüslerin masrafları artıyor. Bu da AB pazarında faaliyet gösteren ve karbon salınımı yüksek olan çelik, kimyasallar, otomotiv gibi sektörlerin daha fazla harcama yapması demek.
Geçtiğimiz sene Komisyon tarafından sunulan ve 2030 yılında karbon salınımlarını %55 azaltmayı hedefleyen yasa tasarısı, karbon izinlerinin arzının azalacağının ve dolayısıyla fiyatların artacağının sinyalini vermişti[1]. Gerçekten de ETS piyasasında karbon fiyatları, Şubat 2021 dolaylarında 40 avroyu görerek rekor kırmıştı. Yazıyı kaleme alırken bu fiyatın 53 avro dolaylarına çıktığını belirtelim[2]. Fiyatların böylesine yükseldiği bir ortamda AB’de yer alan teşebbüslerin masrafları ve dolayısıyla uyguladıkları fiyatlamalar doğal olarak artış gösteriyor. Örneğin yalnızca çelik sektörünün yıllık karbon izni harcamalarının 2 milyar avroyu bulduğu tahmin ediliyor[3]. Hal böyle olunca Avrupalı şirketlerin, ETS benzeri bir sistem işletmeyen ülkelerde (ABD) veya ETS benzeri ancak daha dar kapsamlı sistemler işleten ülkelerde (Çin[4]) bulunan rakiplerine karşı büyük rekabetçi dezavantajları gündeme geliyor.
CBAM işte tam da burada devreye girmesi beklenen bir mekanizma olarak karşımıza çıkıyor. Basitçe tanımlamak gerekirse CBAM, AB üyesi olmayan ülkelerden ihraç edilen malların üretimleri boyunca atmosfere salınan karbon miktarının tespit edilip, bu miktara karşılık gelen parasal değerin bir gümrük vergisi şeklinde ithalatçılardan tahsil edilmesini amaçlıyor. CBAM’nin bu bakımdan iki ayrı hedefi olduğu söylenebilir: bir yandan yukarıda bahsettiğimiz gibi AB ekonomisinin rekabetçiliğini korumak, diğer yandan ise AB’de yer alan teşebbüslerin mevcut sıkı iklim kurallarından kaçınmak için üretim kanallarını üçüncü ülkelere taşımalarını (yani karbon sızıntısını – carbon leakage) engellemek. Ulaşan son haberlere göre Komisyon, 14 Temmuz günü CBAM yasa tasarısını Parlamento ve Konsey’e sunacak. Taslağın demir, alüminyum, çelik, kimyasallar, otomotiv, elektrik ve çimento gibi karbon ayak izi yüksek sektörlere öncelik vermesi bekleniyor. ETS ile tam koordineli bir şekilde çalışması hedeflenen CBAM mekanizmasının aynı zamanda 2026 yılına dek devam edecek bir geçiş süreci belirlemesi de beklentiler arasında. Belirlenen geçiş sürecinin, ülkeler arası ticaretin yıkıcı bir etkiyle karşılaşmaması ve yapılması beklenen idari prosedürlere alışma periyodu görevi görmesi hedefleniyor.
CBAM’nin uygulanmasında Komisyon’un yeni bir idari otorite kurulmasından yana tercih yaptığını görüyoruz. Basına sızan yasa tasarısına göre kurulacak olan otorite, yasanın kapsamına dahil ürünlerin ithalatına onay vermekle görevlendirilecek. AB’ye satış yapan ithalatçıların, sattıkları ürünlerin karbon salınımlarını detaylandıran bir beyannameyi otoriteye sunmaları zorunlu kılınacak. Beyannamenin verilmemesi ya da eksik/yanlış bilgi sunulması halinde otoritenin belirleyeceği varsayılan karbon salınım değerleri dikkate alınacak. Belirlenen sınırın üstünde karbon salınımı yapan ürünleri satan ithalatçının, bir ton karbona karşılık fiyatları ETS üzerinden belirlenecek CBAM sertifikalarından satın alması gerekecek. Kurallara uyulmaması, CBAM fiyatlarının üç katına kadar ceza kesilmesiyle sonuçlanabilecek.
Getirdiği sonuçlar bakımından hem ülkemizi hem de dünyayı derinden etkileyebilecek CBAM’nin tasarlanıp yürürlüğe konmasında AB endüstrisinin taleplerinin payı büyük[5]. Ancak AB’de yer alan ve karbon ayak izleri yüksek olan çimento, çelik ve otomotiv gibi sektörler Komisyon’un hızlı hareket etmemesi gerektiğini, sektörün değişikliklere adapte olabilmesi için zaman tanınmasını da talep ediyorlar. Komisyon’un bu konuda ikna olmadığını ve CBAM mekanizmasını bir an önce yürürlüğe sokmak istediğini de belirtelim[6]. CBAM, yerel firmalar dışında uluslararası mecralarda da sıklıkla tartışılıyor. Örneğin ABD İklim Sözcüsü John Kerry, AB’nin CBAM benzeri bir mekanizmayı almadan önce dikkatli plan yapmasını ve her halükarda böyle bir sistemin “son çare” olarak devreye sokulmasını talep ettiğini biliyoruz[7]. Buna karşılık AB Komisyonu’nun iklim politikasından sorumlu başkan yardımcısı Frans Timmermans, AB ticaret ortaklarının Avrupalı teşebbüsleri dezavantaja sokacak şekilde sıkı iklim politikalarından kaçınması halinde CBAM’yi, ABD dahil ortaklara karşı kullanmaktan imtina etmeyeceğini belirtmişti[8]. İklim konusunda suların sadece kutuplarda değil politik mecralarda da ısındığını şimdiden görebiliyoruz. Hemen burada akla AB’nin Dünya Ticaret Örgütü (“DTÖ”) kurallarıyla olan bağlılığı ve yükümlülükleri gelecektir. CBAM’nin yarattığı ayrımcılık endişeleri her ne kadar devletlerce DTÖ nezdinde dile getirilse de[9], AB yetkilileri yeni mekanizmanın uluslararası ticaret kurallarıyla tam uyumlu biçimde tasarlanacağı ve keyfi ayrımcılığa yol açmayacağı konusunu vurguluyor.
Yazımızı noktalamadan önce CBAM’nin Türkiye üzerinde yaratabileceği olası etkilerden de kısaca bahsedelim. Bildiğimiz gibi AB, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı. 2020 yılında ithalatımızın %40’ından fazlasını AB ile gerçekleştirdiğimiz ve bu ithalatın çoğunlukla otomotiv ve ekipman piyasalarında yaptığımızı dikkate alırsak, CBAM’nin ülkemiz açısından ciddi sonuçlar doğurabileceğini anlamamız zor olmayacaktır. CBAM masraflarının AB karbon fiyatları ile bağlantılı olduğu ve bu fiyatların da 80 avro/ton ve üzerine rahatlıkla çıkabileceği[10] değerlendirildiğinde ülkemiz üreticilerinin hazırlıklara bir an önce başlamasının elzem nitelikte olduğu görülüyor.
Son olarak kısa bir detay ile yazımızı noktalayalım. Taslak yasa tasarısına göre Komisyon, Avrupa Serbest Ticaret Örgütü (EFTA) üyesi ülkeler olan Norveç, İsviçre, Lihtenştayn ve İzlanda’yı CBAM kapsamının dışında tutuyor. Bu muafiyetin sebebi ise bu ülkelerin de AB ETS sistemine katılıyor olması[11]. Bu muafiyet sisteminin, Komisyon’un alacağı bir karar ile İngiltere gibi ETS’ye benzer sistemler işleten ülkelere doğru genişletilebilmesi amaçlanıyor. Bu bakımdan ülkemizde de devam eden İklim Kanunu ve ETS çalışmalarının[12] hız kazanarak bir an önce yürürlüğe konulması ve akabinde AB Komisyonu’ndan bir muafiyet kararı alınması çok önemli bir hedef olarak karşımıza çıkıyor. Zira böylece hem AB entegrasyonu sürecinde, hem de ülkemizin rekabetçi yapısının ve ekonomik sıhhatinin korunması yolunda büyük bir adım atılmış olacaktır. Bu bakımdan gelişmeleri biz de takip ediyor ve sizlere aktarıyor olacağız.
[1] https://ec.europa.eu/clima/policies/eu-climate-action/2030_ctp_en
[2] Güncel karbon fiyatlarına buradan ulaşabilirsiniz.
[3] EU industry calls for urgent carbon border tax as prices soar | Financial Times (ft.com)
[4] https://www.euractiv.com/section/emissions-trading-scheme/news/china-launches-carbon-emissions-trading-scheme/
[5] Otomotiv sektörünün konumunu belirten metne buradan ulaşabilirsiniz.
[6] Europe’s steel industry fears abrupt end to free carbon permits | Financial Times (ft.com)
[7] John Kerry warns EU against carbon border tax | Financial Times (ft.com)
[8] EU rebuffs US concerns over carbon border tax threat | Financial Times (ft.com)
[9] https://www.wto.org/english/news_e/news20_e/good_11jun20_e.htm
[10] Prices in the world’s biggest carbon market are soaring | The Economist
[11] https://ec.europa.eu/clima/news/european-union-iceland-and-norway-agree-deepen-their-cooperation-climate-action_en
[12] https://temizenerji.org/2020/10/27/emisyon-ticaret-sistemi-mevzuati-uzerine-calisiliyor/