Avrupa Birliği (“AB”) ve İngiltere’de kolektif, sınıf veya grup davaları olarak da tanımlanan topluluk davalarını[1] daha etkin kılmak adına birçok çalışma yapıldığını söyleyebiliriz. Bu noktada, Avrupa tarafında atılan en önemli adımlardan bir tanesi tüketici haklarının daha etkili korunmasını sağlamak amacıyla 24 Kasım 2020’de Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilen Topluluk Davası Direktifi’dir. Direktif ile birlikte, yeni bir hukuk enstrümanı benimsenmiş, üye ülkelere getirilen yükümlülükler ile Avrupa Birliği’nin tüketici hukukuna ilişkin direktif ve yönetmeliklerinin ihlali halinde yetkili kuruluşlara topluluk davası açma imkanı sağlanmıştır.
Topluluk Davası Direktifi, üye devletlere davanın kabul edilebilirlik şartları, ispat standardı ve temyiz usulü konularını belirleme yetkisi vermektedir. Genel ilkeler ve amaçlar aynı kalmak koşuluyla, ülkelerin aynı konuda farklı standartlar belirleme yetkisi bulunmaktadır. Bu kapsamda Üye Devletlerin bazı konularda takdir yetkisi olsa dahi Topluluk Davası Direktifi bu alanda mevzuat öncesi döneme göre belirli bir uyum sağlayacaktır.
Topluluk Davası Direktifi’nin toplu davaları daha etkin kılmak adına önemli olduğu söylenebilecekse de tüketicilerin rekabet ihlalleri nedeniyle uğradıkları zararların tazmini konusunda beklentinin tam tersi yönünde bir adım atmıştır. Buna karşı, Topluluk Davası Direktifi’ni Alman iç hukukuna dahil eden Uygulama Yasası (RAD Implementing Act -Verbandsklagenrichtlinienumsetzungsgesetz) rekabet hukuku yansımalarına da yer vermiş, Tüketici Hakları Uygulama Yasası (“CREA”), 13 Ekim 2023 tarihinde yürürlüğe girerek, ilk kez Alman hukuk sistemine rekabet hukuku ve DMA uygulaması için geçerli bir tazminat davası mekanizmasını getirmiştir. Bu kapsamda, takip eden bölümde Uygulama Yasası’nın içeriğine ilişkin önemli noktalara değinilecek; Alman yasa koyucunun mevcut durumda topluluk davası mekanizmasında rekabet hukuku ve DMA için açtığı alanlar ele alınacaktır.
1. Tüketici Hakları Uygulama Yasasının Getirdiği Toplululuk Davası Mekanizması
Alman hukukuna bakıldığında tüketicilerin haklarının korunması için kullanılan tespit davalarının 2018 yılından itibaren kullanıldığı söylenebilecektir. Bu dava belirli olguların veya hukuki sorunların tespiti için açılmakta olup dava sonucundaki tespit hükmüne göre her bir tüketicinin hakkını aramak için ayrıca mahkemeye gitmesi gerekir. Uygulama Yasasının, Alman hukukuna kazandırdığı yenilik, davaya kayıtlı tüketicilerin yeniden dava açmakla uğraşmaksızın tazminata hak kazanmalarıdır. Söz konusu tespit davası ilga edilmemiş olup tüketicilerin iki yoldan birini seçme konusunda tercih hakkı bulunmaktadır. Aşağıda CREA’nın önemli noktaları kapsam, davacılar ve usul yönünden ele alınacaktır.
Kapsamı nedir ?
Alman Uygulama Yasası, Topluluk Davası Direktifi’nden kapsam yönünden ayrılmaktadır. Topluluk Davası Direktifi yalnızca 1 numaralı ekinde belirtilen AB tüketici hukukuyla ilgili direktif ve yönetmeliklere aykırılık durumunda uygulanmaktadır. Alman yasa koyucu ise daha ileri giderek topluluk davalarının tacirler ve tüketiciler arasındaki her türlü hukuki uyuşmazlığa uygulanabileceğini belirlemiştir. Böylece haksız fiil iddiaları da topluluk davası yoluyla mahkemeler önünde ileri sürülebilecek, topluluk davaları tüketici hukuku, kişisel veri hukuku gibi alanlarda tüketiciler tarafından kullanılabilecektir. Bununla birlikte Uygulama Yasası ile birlikte CREA; rekabet hukuku ve Digital Markets Act (“DMA”) ihlalleri için tazminat davası açılmasına olanak tanıyan alanlar açmaktadır.
Davacılar kimlerdir?
Topluluk Davası Direktifi’nin içeriğine ilişkin önemli noktalardan biri de dava açma ehliyetidir. Topluluk Davası Direktifi hazırlanırken topluluk davalarının kötüye kullanımının önüne geçecek tedbirler gözetilmiş ve bu kapsamda mevzuatta tüketicileri temsilen topluluk davası açma yetkisi “belirli” kuruluşlar ile sınırlandırılmıştır.
Topluluk davası açabilmek için kuruluşların mali kaynaklarının %5’inden fazlasını şirketlerden gelmiyor olması ve kâr amacı gütmemeleri gerekmektedir. Bahsi geçen kuruluşun Almanya’da kurulu olması gerekmemekte olup herhangi bir Avrupa Birliği ülkesinde kurulmuş olması ve diğer şartları sağlıyor olması halinde Almanya’da toplu dava açabilecektir (CREA Madde 2(1)). Bununla birlikte, diğer bir şart da bahsi geçen kuruluşların en az 4 yıldır kayıtlı olarak faaliyet gösteriyor olmalarıdır.
CREA Madde 1(2) uyarınca gerçek kişi tüketicilere ek olarak, çalıştırdığı işçi sayısı 10’dan az olup yıllık bilançosu 2 milyon Euro altında olan şirketler de tüketici olarak kabul edilecektir. Böylece, gerçek kişilerin yanı sıra şartları sağlayan tüzel kişiler de davaya tüketici sıfatıyla kaydolabileceklerdir. Rekabet hukuku ve DMA uygulaması açısından, bahsi geçen şirketlerin tazminat davası kapsamına dahil edilmesinin önemli bir adım olduğu söylenebilecektir.
Tüketicilerin aynı davada taleplerini ileri sürmeleri için ileri sürülen taleplerin önemli derecede benzer olma koşulunu yerine getirmesi gerekmektedir (CREA Madde 15(1)). Bu açıdan, taleplerin aynılığı aranmayacaktır. İleri sürülen taleplerin önemli derecede benzer olma şartını karşılayıp karşılamadığı sorusunun davalarda en tartışmalı konulardan biri olacağı değerlendirilmektedir. Bu husus mahkeme uygulamalarıyla açıklık kazanacaktır. Zira benzerlik unsurunun rekabet hukuku için uygulamasının oldukça güç olduğu değerlendirilmektedir.
Öngörülen usul nedir?
Topluluk Davası Direktifi üye devletlere usul hukuku bakımından da alan tanımaktadır. Üye devletler katılma (opt-in) ve ayrılma (opt-out) sistemlerinden hangisini seçecekleri konusunda özgürdür. Opt-in yöntemi, yasal işlemin sonucunun yalnızca davaya katılmaya açıkça karar vermiş bireyler için bağlayıcı olmasını ifade ettiği söylenebilecektir. Buna karşılık, opt-out yöntemine dayalı bir dava, kimliği belirsiz kişiler adına da açılabilmekte ve bir bireyin davanın yasal etkilerinden kaçınmak için zamanında opt-out ederek davaya katılmama yönünde aktif adımlar atması gerekmektedir. Bir başka deyişle opt-out mekanizmanın uygulanması halinde belli bir sınıfa giren tüm tüketiciler, özellikle aksini belirtmedikleri sürece, muhtemel bir topluluk davasına dahil edilecektir. Yapılan araştırmalar ve doktrin uyarınca, yalnızca opt-out yönteminin etkili bir tazmin yöntemi olduğu ve opt-in yöntemiyle tazminat talep eden tüketicilerin en fazla %2,5’inin sonuç alabildiği görülmektedir.
Bir tacir aleyhine topluluk davası açılması durumunda, diğer tüketicilerin aynı konuda yeni bir dava açma imkânı bulunmamaktadır. Bu durum aynı konuda farklı yargı kararlarının alınmasını engellemekte ve usul ekonomisine katkı sağlayarak mahkemelerin iş sürelerini kısaltmaktadır.
2. Türkiye’deki duruma bakalım
Türkiye’deki duruma baktığımızda etkin bir tazminat sisteminin bizde de eksik olduğu söylenebilecektir. Rekabet ihlallerinden dolayı tazminat davası açabilmek için yargısal olarak kesinleşmiş bir Rekabet Kurulu kararının bulunması gereklidir. Bu da tazminat davaları için beklenmesi gereken uzun bir sürece işaret etmektedir.
Topluluk davalarının ülkemizde olmaması da önemli bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira bireysel tüketicilerin rekabet ihlallerinden dolayı uğradığı zararları tazmin etmeleri için önemli olan topluluk davaları rekabet ihlalleri açıcından da caydırıcı bir etki sağlamaktadır. Ne var ki Avrupa’da atılan adımların aksine bu yöntemin, hukuki ve pratik temellerinin Türkiye’de henüz gelişmediğini söylemek yanlış olmayacaktır.
3. Değerlendirme
Yukarıda belirtildiği üzere RAD Uygulama Yasası ve özellikle CREA topluluk davaları için yeni bir yapı taşı niteliğindedir. Dijital pazarlarda olduğu gibi öncü konumunda olan Almanya; Alman Rekabet Kanunu ve DMA’i de topluluk davası mekanizmaları içine dahil etmiştir. Bu yönüyle olumlu olduğu değerlendirilebilecekse de CREA’nın sunduğu koşulların özellikle rekabet hukuku konularında etkili bir tazminat elde etmek için güçlerini birleştirmeleri gereken tüketiciler ve KOBİ’ler için etkili bir çözüm olup olmadığı ise tartışmalıdır.
[1] Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 113’te tüzel kişilerin temsil etikleri kesimin menfaatini korumak için kendi adlarına dava açması gibi haller, “topluluk davası” olarak ifade edilmiştir. Bu kapsamda The Representative Actions Directive’de temsilcilerin dava açabileceği gözetilerek (Consumers concerned by the same or similar trader’s unlawful practice are represented by a qualified entity, a consumer organisation or a public body, who acts as a claimant party, in the interests of and on behalf of these consumers. Individual consumers concerned by a representative action are not claimants, but should be entitled to benefit from that action) Topluluk Davası Direktifi olarak çevrilmiştir.