Bilindiği üzere resmi bir işlem hakkında bilgilendirme niteliği taşıyan belgelere “tebligat”, bu belgelerin teslim edilmesine dayalı uygulamaya da “tebliğ” denilmektedir. Hukuki işlem süreci tebligatın gelmesiyle başlamakta; bu kapsamda hak kaybına uğrama, itiraz ve/veya dava hakkını kaybetme vb. aleyhe durumların çıkabileceğinden dolayı tebligatın geçerliliği için usul ve yasaya uygun olarak yapılması önem arz etmektedir. Yakın zamanda Rekabet Kurumunca bazı karar ve bilgi isteme yazılarının vekile tebliğ edilmesi gerekirken asıl konumunda olan teşebbüse yapıldığını gözlemlemeye başladık – dolayısıyla biz de naçizane düşüncelerimize yer veren bu blog yazısını yazmanın faydalı olacağını düşündük.
Rekabet Kanunu’nun ‘Tebligat’ başlığı altındaki 61. maddesinde şu ifade yer alıyor:
“Bu Kanun uyarınca ilgili taraflara yapılacak bildirimler, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yerine getirilir.’’
Öte yandan, fiil ehliyetine sahip özel ve tüzel kişiler (Rekabet hukukundaki adı ile “teşebbüsler” diyelim) Rekabet Kurumunca yapılan önaraştırma, soruşturma ve birleşme/devralma gibi konuları ve davaları bizzat takip etmeyip, kendisini vekil ile temsil ettirebiliyor. Bu durumda, anılan konularla ilgili tüm tebligatların vekile yapılması gerektiğinden, birçok işlemin tamamlanıp hüküm ifade edebilmesi için, söz konusu işlemlerin vekile usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi gerekiyor.
Bu noktada, vekile tebliğin yasal dayanağını, Rekabet Kanunu’nun yollamada bulunduğu 7201 sayılı Kanun’un “Vekile ve Kanuni Mümessile Tebligat” başlıklı 11. maddesi oluşturuyor. Anılan maddede ise, “mealen vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağı, vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılmasının yeterli olduğu, eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihinin asıl tebliğ tarihi sayılacağı, avukat tarafından takip edilen işlerde, avukatın bürosunda yapılacak tebligatların da resmi çalışma gün ve saatleri içinde yapılacağı” hükme bağlanıyor. Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 18.maddesinde de aynı doğrultuda hükümler yer alıyor. Bu kapsamda önemli olan nokta tebligatın hem asıla hem de vekile yapıldığı durumlarda geçerli bir tebliğ söz konusu olduğu; ancak, ilgili sürelerin vekile yapılan tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başladığı.
Dolayısıyla, Tebligat Kanunun ve anılan Yönetmeliğin yukarıda açıklanan emredici hükümleri karşısında, vekil varken asıla (ilgili teşebbüse) yapılan tebligat geçersiz sayılıyor – yani sanki böyle bir tebligat yok (!), hiç yapılmamış gibi değerlendiriliyor. Ek olarak şunu hatırlatalım ki, tebligat vekil adına çıkarılmış fakat usulüne uygun olarak tebliğ edilmemişse bu durumda usulsüz tebligat söz konusu oluyor. Bu bakımdan usulsüz tebligat ile geçersiz tebligatın birbirinden farklı olduğunu dipnot olarak düşelim.
Diğer taraftan, tebligatın geçersiz yani yok hükmünde olması halinde neler oluyor bunlara bakalım…
Öncelikle bu durumda süreler başlamayacak. Dolayısıyla yapılan tebligat, teşebbüsten bilgi isteme, ona bir ödev yükleme şeklinde ise, teşebbüs bu nedenle bir ceza veya yaptırımla karşı karşıya kalmayacak.
Nitekim Rekabet Kurulu’nun; bilgi ve belge talep ettiği yazının geç yanıtlanması üzerine raportörlerce teşebbüse idari para ceza verilmesi yolundaki önaraştırma raporuna rağmen tebligatın vekil varken teşebbüse yapıldığı gerekçesiyle idari para cezası verilmesine yer olmadığına yönelik bir kararı[1] mevcut. Benzer bir şekilde, Danıştay 13. Dairesi’nin de sözlü savunma davetiyesine ilişkin tebligatın teşebbüsün vekili varken ilgili teşebbüse yapılması nedeniyle sözlü savunma toplantısına ilgili teşebbüs ve vekili, katılamadığı için, bu usulü eksiklik nedeniyle Kurulca verilen nihai kararı iptal ettiği bir karar[2] bulunuyor.
Yukarıda açıkladığımız hükümler çerçevesinde, Rekabet Kurulu’nun her türlü kararının veya yazısının yasa ve usule uygun tebliğ edilmesi bağlamında eğer teşebbüsün vekili varsa mutlaka vekile yapılması zorunlu!
Aksi halde teşebbüsün vekili varken teşebbüse tebligat yapılması halinde bu tebligat geçersiz yani “yoklukla muallel” bir tebligat olacak. Bunun sonucunda da karar nihai kararsa 2577 sayılı İYUK 11. maddeye göre itiraz süresi veya doğrudan doğruya dava açılması için dava açma süresi başlamayacak. Bunun dışında, Rekabet Kurumunca yapılan tebligat bilgi veya belge isteme şeklinde bir yazı ise bu durumda ilgili teşebbüse Rekabet Kanunu’nun 14. maddesi anlamında bir yükümlülük yüklenemeyeceği için, Kanun’un 16. maddenin 1/c fıkrasına göre idari para cezası tesisi de mümkün olmayacak.
Ancak şunu da ayrıca belirtelim ki, belirtilen tebligatlar teşebbüse gönderilmesine rağmen vekil tarafından öğrenildiği beyan edilirse, bu durumda Tebligat Kanunun 32. maddesinin 2. fıkrasına göre, vekilin tebligatı öğrendiğini beyan ettiği tarih itibariyle tebligatın doğuracağı hukuki sonuçlar işlemeye başlayacak.
Rekabet
hukukunda, teşebbüsün vekili varsa her türlü tebligatın vekile yapılacağı
doğrultusundaki yasal hükümler, bu konudaki Danıştay kararları ve yine bu
yöndeki Rekabet Kurulu kararları karşısında bu konu tartışmasız olmasına rağmen,
Rekabet Kurumu son günlerde bazı yazı ve kararlarının tebligatını vekil yerine
teşebbüse çıkarıyor. Bu uygulama bir taraftan yukarıda da belirttiğimiz gibi
tebligatı geçersiz yani yok hükümsüz kılıyor diğer taraftan ise doğru
tebligatın yapılmasına dair süreç zaman alacak bir unsur olarak öne çıkıyor. Bu
kapsamda söz konusu uygulamaların belki teşebbüslerin hak kaybına, Rekabet
Kurumu’nun da zaman kaybına yol açabileceğini unutmamak gerekiyor!
[1]Rekabet Kurulu’nun 25.08.2011 tarih ve 11-46/1133-398 sayılı kararında raportörlerce idari para cezası verilmesi yoluyndaki görüşe karşı; “Önaraştırma kapsamında, Kurum tarafından Tüsan’a gönderilen 10.08.2011 tarihli yazıda, 16.08.2011 günü mesai bitimine kadar cevap verilmesinin gerektiği belirtilerek, ek bazı bilgi ve belgeler istenmiştir. Anılan şirket tarafından, ek bilgi yazısı kapsamındaki bilgiler, üç gün gecikmeli olarak 19.08.2011 tarihinde Kurum kayıtlarına intikal ettirilmiştir. Ancak dosya mevcudu bilgilerden, anılan yazının 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesinde açıklanan, “vekil tarafından takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır” hükmüne aykırı olarak, tebligatın Tüsan vekili yerine Tüsan’a yapıldığı anlaşıldığından, bu çerçevede, söz konusu teşebbüse, talep edilen bilgi ve belgelerin Kuruma süresi içinde gönderilmediği gerekçesiyle idari para cezası verilmesine olanak bulunmadığı kanaatine varılmıştır.’’ deniliyor.
[2] Danıştay 13.Dairesinin 06.12.2011 gün ve E.2008/3453 K. 2011/5609 sayılı Kararı